Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

2020

Resim
Serbest olarak çalıştığım 5.5. senenin, 4.5 senesinde düzenli ve iyi bir geliri, bir işyerine bağlı olmadan, bağımsız çalışarak elde etme motivasyonumu hep yüksek tutum, kendime bir misyon yükledim ve yıllarca peşinden koştum. Ta ki bu senenin başına kadar... Ocak ayında artık belirsizlikten bunaldığımı hissedip, pes etmiştim. Fakat daha önce gittiğim iş görüşmelerinde edindiğim izlenimlerden dolayı, İzmir'de iyi bir iş bulabileceğime dair pek umudum yoktu. Baya umutsuz bir haldeydim. Hayatımda bir şeyleri değiştirmeye çok ihtiyacım vardı. Harekete geçmek için sürekli bir şeylerin olmasını bekleyen hallerimden sıkıldığım için, geçen yıl bana evlilik teklif eden sevgilime dedim ki: "belli ki şartlarımız uzun bir süre değişmeyecek, kendi şartlarımıza göre uygun bir plan yapıp, evlenelim, önümüze bakalım." Kendi içimize sinen bir plan oluşturduk, ailelerimize planımızdan bahsettik. 2 gün sonra ben bir iş görüşmesine çağrıldım. Şartları benim içime sinecek bir iş teklifi aldı

Başkalarının ne söylediğini önemsememeli miyiz hakikaten?

Küçükken benim için "duygusal çocuk" denirdi. Bunu kötü niyetle söylemezdi kimse ya da duygusal olmak bir hakaret değildi tabi ama ben benim için böyle denmesinden nefret ederdim. Her söylenildiğinde içimde bir huzursuzluk olurdu, daha çocuk yaşımda. Elbette bunun beni neden huzursuz ettiğini anlayacak ya da doğru ifade edecek donanımlara sahip değildim. İlkokula başladığımda tüm çocuklar ağlarken, benim hiç ağlamamam şaşırtmıştı ailemi. Çünkü ben duygusal bir çocuktum ve benden beklenen ağlamamdı. Büyüdüm, hala insanların bana yakıştırdıkları bir sıfatı sesli söylemelerinden rahatsız oluyorum. Olumlu bile olsa. Öncelikle, daha ben bile kendim hakkında böyle özgüvenle konuşamıyorken ve sürekli değişiyorken, karşı tarafın beni kendi kısıtlı penceresinden gördüğü ve algıladığı kadarıyla etiketlemesi haksızlık gibi geliyor. Hele ki uzman değilken, hele ki fikri sorulmamışken. Belki fikrini kendine saklasa, herkesin dünyası için farklı bir kimliğin olacakken, birileri fikirlerini

Bir yaş daha devirirken...

Resim
Geçen sene doğum günüm için sevgilimle Tiflis'e gitmiştik. Orada bana evlenme teklif etmişti. İzmir'e dönüş yolunda İstanbul'da bir gece durakladık, en yakın arkadaşlarımla doğum günümü ve evlilik planımızı kutladık. Bu sene Mart gibi tarih alıp, Eylül gibi de evlenmeyi planlamıştık. Ortalık karışık ve sonu öngörülemez bir gündem varken ve sağ olsun kimse de bize evlilik baskısı yapmıyorken, kendimizi o strese sokmamak adına erteledik. Planladığımız gibi gitse belki şu zamanlar evliydim ama öyle olmadığı için mutsuz değilim. İşte ilk defa yayınladığımız "she said olur" videosu:  İmza atmamış olsak da kendimi evli gibi hissediyorum zaten. 3.5 senedir beraber yaşıyoruz.  Bu yaşımda bir araba sahibi oldum, ehliyet aldım.  Bu yaz en çok denize girdiğim yaz oldu. Hem korona etkisinden, hem de ilk arabalı yazımız olması sebebiyle hep halka açık yerlere gittik. Daha önce bu seçeneği hiç düşünmezdim çünkü halk plajlarına karşı ön yargım vardı. Gittiğimiz koylar zahmetli y

Yeni normal, şükür momentler ve only positive vibes

Eskiler, "şimdiki gençler çok şükürsüz, ondan mutsuz" derler. Şimdilerin popüler akımı olan evrene teşekkür etmek ve only positive vibes felsefesini benimsemiş kişiler de bu ekolün devamı. Oldukça yüzeysel bir yaklaşım ama biraz derine inerseniz doğruluk payı var. Bu konuyla ilgili sürekli anlattığım bir anım var. Çünkü daha önce hiç bu kadar farkındalıkla bir "şükür moment" yaşamamıştım. Yıllar önce çok depresif hissettiğim bir dönem, gece yarısı annemle ağlayarak konuştuğumda, annem "hadi bana bilet al sabah geleyim" demişti, birkaç saat sonra öğlen saatlerinde Ortaköy sahilde buluşmuştuk. Annemle olmak istemiştim ama İzmir'e gidecek gücüm yoktu, onu öyle sağlıklı görmek ve ihtiyacım olduğu anda hemen gelebilmesi bir anlık şükür hissetmeme neden oldu. O andan itibaren psikolojim çok hızlı bir şekilde düzeldi. Annemin sağlıklı olduğunu ve istesem hemen gelebilecek durumda olduğunu hep biliyordum ama o an idrak ettim ve şanslı olduğumu hissettim. Yani

Korona Sonrası

İstanbul'da 5 sene yaşadıktan sonra bunalmış ve İzmir'e geri gelmiştim. Haziran itibariyle İzmir'e geri döneli de tam 5 sene olmuş ve aynı bıkkınlığı hissediyorum. Bir daha o şekilde hissetmem sanıyordum, o ruh haliyle baş edecek donanımları iyi geliştirdim sanıyorum ama şu an imkan olsa yine arkama bile bakmadan, her şeyi bırakıp giderim gibi. Yeni bir hayat kurgulamanın heyecanına, sanki her şeye ve ömrüme de yeni başlıyormuş gibi hissetmeye, gençleşmeye, bilinmezliğe ve umuda ihtiyacım var. 5 sene laneti midir bilinmez, kendimi de buna inandırıp psikolojimi şartlamak istemiyorum ve anlamakta zorlanıyorum.  Hep de geçerli sebepler oluyor bunalmak için, mesela şu anki bıkkınlığım pekala Korona ve sonrasında yaşattıkları ile açıklanabilir. Korona ile oldukça sağlıklı bir şekilde mücadele ettiğimi düşünüyordum halbuki, ne çok korkuttum kendimi ne de çok saldım. Hastalıktan ziyade sürecin maddi anlamda götürdükleri ve belirsizliği, ülkedeki ekonomik gidişat, euro ve doların a

Korona Günlükleri 7

Yeni normale başlamamızla beraber Korona Günlükleri serisini de bitiriyorum. Karantina öncesinde de evde vakit geçirmeyi seven bir insan olduğum için 4 günlük sokağa çıkma yasakları dışında evde vakit geçirmek beni çok zorlamadı açıkçası. Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde sevgilimle kavga etmeyi bıraktık. Gerçekten bu dönem hiç kavga etmedik, 4 senelik ilişkimizde en uzun süre kavga etmediğimiz dönem olabilir. Bu süreçte Almanca öğrenmeye çalıştım. Benim işlerim tamamen durdu. Erkek arkadaşımın geliri de epey düştü. Biraz dışarı çıkmadık diye masraflarımız azaldı, benim eve katkı sağlayamadığım kısmı annemle kardeşim üstlenmeyi teklif etti, sağolsunlar. Bir süre para kazanamayacağım gerçeğini kabullendim. Para kazanma kaygısını üzerimden atınca zihnim berraklaştı sanki. Bir sürü farkındalık yaşadım kendi içimde, çabasız. Yıllar önce bana çok karmaşık gelen Almanca'yı bile daha kolay anlamaya başladım, bu bloga daha fazla yazmaya başladım. Varoluş

Korona Günlükleri 6

Dün gece, kız arkadaşlarımla en çok neyi özlediğimizi konuşuyorduk... Karantina sürecinde en çok sevdiklerime sarılmayı ve kalabalık, enerjisi yüksek bir ortamda sarhoş olup dans etmeyi özledim. Kanımı kaynatacak, tekrar genç olduğumu hissettirecek atmosferleri özledim. İfade özgürlüğüne, sokaklarda yeşile, ucuz eğlenceye, güzel kariyer fırsatlarına, sosyal devlete, özgürlük hissine ise uzun süredir hasretim, gerçekten ekmek su kadar ihtiyaç duyuyorum. En son böyle bunalmış hissettiğimde İstanbul'dan İzmir'e taşınıp düzenimi komple değiştirmiştim.  Düzen değiştirmek demişken...  Bana sorarsanız, başkalarına yük olmadığınız ve zor durumda bırakmadığınız sürece, aldığınız hiçbir radikal karar hayatınızı mahvetmiyor, mükemmelleştirmiyor da, sadece başka bir yöne sürüklüyor. O da eksileri ve artılarıyla başka bir düzen. Şu anki hayatınız gibi.  Hayattaki en büyük iyikilerimden biri İstanbul'da yaşamaya başlamaktı. Dönünce aradaki farkı çok iyi anladım ki İs

Korona Günlükleri 5

Yeni bir sınıf ayrımı oluştu birden bire; karantinada ne kadar mutluyuz? Geçim kaygısından, bitmeyen ev işlerinden, huzursuz ev ortamından bezmişseniz; fakir, zorlukları olsa da genel olarak iyiyim ama gelecek için endişeliyim diyorsanız; orta sınıf, çok mutluysanız; tuzunuz kuru demektir. İki sokağa çıkma arası her gün sahile gittim, sahile gittiğim zamanlar modum iyi. Sokağa çıkma yasağının 2. gününde homurdanmaya başlıyorum. İlk başlarda, biraz da kısa süreceği umuduyla yasaklara karşı daha destekler bir tutumdaydım ama şimdi, her gün kimsenin takip edemediği yeni yeni kuralların gelmesi benim canımı sıkmaya başladı. Daha 2 yaşında bile sokakta yürürken elimden tutulunca ciyak ciyak bağıran bir çocuktum. O zaman da kimse bana karışmasın istiyordum, şimdi de öyle. Bilmiyorum, bazı şeyler bana daha ağır geliyor sanırım. Kendimi kapana kısılmış hissettiğimde hep değiştirmek istiyorum, devamlı olarak bana ait özgür bir alan yaratmaya çalışıyorum. O alan sürekli küçülüyor. Küçüldü

Korona Günlükleri 4

Hayatımızı kurtarmanın, iyi paralar kazanmanın tek yolunun iyi bir eğitim almaktan geçtiğine inanırdık. Üniversite bitirmek, iyi bir eğitim almış olmak prestijli bir şeydi. Neredeyse tüm travmalarımızın doğduğu yer olan okullara senelerimizi verdik. Hiç ilgimizi çekmeyen, yetişkin hayatımızda hiç kullanmadığımız aşırı sıkıcı dersleri dinlemek zorunda kaldık, davranışlarıyla değil sadece sıfatla kazanılmış otoritelere saygı duymamız beklendi, insanı hasta edecek sınav stresleri ve 15 senelik bir eğitimin ardından içler acısı maaşlara layık görüldük. Sürekli daha iyi olacağına inandırıldık ama olmadı. İyi bir iş sahibi olmak gerçekten çok az kişiye nail olan bir ayrıcalık olarak kaldı. Şimdi ise alternatif bir para kazanma platformu ortaya çıktı. Çok yoksul bir ailede büyümüş ve okuyamamış birine de kolaylıkla popüler olup çok para kazanma imkanı verdiler... İnternet üzerinde içerik üreten "influencer, youtuber, blogger" dediğimiz tayfa... Birçok kişi için nefret objesi.

Korona Günlükleri 3

Resim
Birkaç haftadır twitter hesabım kapalı, haberleri de takip etmiyorum. Beynim neden sürekli evde durduğumu anlamlandırmakta zorlanıyor, sanki bir amaç uğruna değil de hep böyleymiş gibi. Ben neden bu kadar çok evdeyim? Bir amacım var mı? Hep böyle mi olacak? Evde vakit geçirmekten epey mutlu bir insan olduğumu düşünüyordum ama korona döneminde zorunlu olarak evde kalınca bir şeyler beni huzursuz etmeye başladı. Sanırım nedeni, öncesinde evde çok vakit geçirmenin de yine benim tercihim değil, şartların getirdiği zorunluluk olduğunu idrak etmemdi. Korona dönemindeyiz ya, farkındalık üzerine farkındalık yaşıyoruz maşallah. Freelancer olarak çalışınca gelirim 5 yıl önceki düzenli bir işe kıyasla yarı yarıya düştü diyebilirim. Kira, faturalar, düzenli bir ofise gitmenin bakım, kıyafet, yol, yemek vs maliyetleri de düştüğü için bir şekilde benzer standardı yakalayabilirdim aslında ama 5 yıl önce mekanlarda içtiğim bira neredeyse 4 katı daha ucuzdu (Beşiktaş'ta 7-8 liraya bira içt

Korona Günlükleri 2

Resim
Bu korona sürecinde ünlü düşünür youtuberların akıl verdiği gibi kendi içime yönelmedim ama durduk yere, bir anda bir aydınlanma yaşadım geçtiğimiz günlerde. Şimdilik ne olduğu bana kalsın ama en keyiflisi de bu okurcum. Kendiliğinden olması yani. Zihnimde bir şeyler berraklaştı, aslında hep bildiğim bir şeyi gerçekten idrak ettiğimi anladım. Ve hayatta benim işlevimi bozan bir şeyin daha üstünü çizdiğime inanıyorum. Hayat gayelerimden biri bu; hayat hep ileriye doğru akarken, kendi içimde aynı şeyi başarmak. Çözebildiğimi düşündüğüm meselelerle yıllar sonra da aynı kısır döngüde uğraşmamak. Belli olmaz tabi bu işler, söz konusu insan olunca hayat ve kendi iç dünyamız sürprizlerle dolu. Geçenlerde Oitheblog'un podcastinde ilişkiler üzerine konuştukları bölümü dinliyordum. Tabi onlar işin geyiğinde olduğu için hiç baymadı ama bu kadın erkek meselelerini ciddiyetle masaya yatırmanın benim için artık ne kadar keyifsiz olduğunu farkettim. 20'li yaşlarımda en çok uğraştığım v

Korona Günlükleri 1

Biraz zorlama olur mu endişesiyle elim gitmedi yazmaya uzunca bir süre ama hem bugünlere dair bir yazı olsun istedim, hem de yazmaya yazmaya iyice köreldim, ite kaka bir yerden başlamak lazım, idare edin. Tüm dünyanın evlere kapandığı çok ilginç bir dönem yaşıyoruz hakikaten. Eski fotoğraflara bakınca ilk aklıma gelen şey ne kadar rahat bir yerlere dokunabildiğim... Şu ana kadar eminim kimsenin aklına gelmeyecek özgünlükte bir şükür meselesi edindik. Yüce rabbimiz çok orjinal bir yerden sınadı bizi.  Bu süreçte ruh halim inişli çıkışlı. Sürecin belirsizliği can sıkıcı olsa da maddi manevi önemli bir kaybım yok şu ana kadar. Bu süreçte kendimi motive etmemi sağlayan temel şey bu, bir de bu sürecin nasıl sona ereceği, dünyada ne gibi değişimler olacağı merakı... Her güne beklentisiz uyanmak ise gerçekten depresif. Evlerine kapanma lüksü olan insanlar olarak sadece temel ihtiyaçlarımızı giderdiğimiz bir dünya düzeni nasıl olurdu görmüş oluyoruz. Bana sorarsanız bok gibiymiş.

Geçmişe özlem

Beni tanıyanlar bilir, hiç nostaljik biri değildim normalde. Geçmişe hiç özlem duymazdım hatta konuşmak bile beni darlardı. Bir daha geri gelmeyecek zamanların hüznünü gönüllü yaşamayı isteyen insanları garipserdim. Geleceğin hep daha güzel olacağına inananlardandım. 30'larda huyum suyum değişti okurcum, kendimi şaşırtmayı seviyorum ama bir yandan da anlamlandırmaya çalışıyorum. 20'li yaşlarıma garip bir özlem duyuyorum. İlk yurt dışı deneyimimi düşünüyorum mesela. "Super Action" isimli 2 haftalık bir etkinliğe gitmiştim, sonraki 1 hafta da tek başıma interrail yapacaktım. 20 kişi içinde tek Türk bendim, İngilizcem hiç iyi değildi, sportif bir insan olmamama rağmen bu etkinliğe gitmek istemiştim. Tam bir challenge! Her güne ağır kondisyon gerektiren etkinlikler koymuşlar. Bir gün dağ yürüyüşü, diğer gün bisiklet, başka gün kano sonra basketbol... Spor salonunda uyku tulumlarıyla yatıyorduk hep beraber, kız erkek soyunma odaları ve ayrı ayrı toplu duşlar vardı. Diğe