Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

2019

Resim
Bu sene kardeşim şubatta nişanlandı, haziranda evlendi. Her şeyiyle çok güzel bir anıydı benim için... Çok mutlu olsunlar. Geçen seneki hedeflerimi değerlendirirsem; -Tüm borçlarımı ödeyemedim ama önemli bir kısmını hallettim. -İstikrarlı bir gelire sahip olduğum çalışma düzenini hala kuramadım. Özellikle ne zaman yabancılarla konuşsam hikayeme çok şaşırmış gibi davranıyorlar. Serbest çalışarak bu kadar süre ayakta kalmam onlara büyük bir başarı gibi geliyor. İstediğim gelir düzeyine hala ulaşamasam da 4 seneyi aşkın bir süredir düzenli maaş almadan ve aile desteği olmadan geçinebiliyorum. Sadece kendi yarattığım işlerden para kazanarak geçen 4 sene... -İzmir'de yeni bir hobi edindim, yılın başında Solo Charleston'a başladım, şimdi Solo Jazz ile devam ediyorum. -En az 20 kitap deviremedim. Freelancer olarak çok çalışıyorum, bu da işin ironisi ama cidden ofiste çalıştığımdan daha fazla çalışıyorum. Gece yarısı da gelse email bir şekilde cevaplıyorum.Üstelik b

Hayallerinin peşinden gitmek

Dün gece Mad Men'in bir bölümünden ilham aldım ve bu yazıyı yazmaya karar verdim. **Dikkat dikkat, seneler önce bitmiş dizi de olsa spoiler içerir.** Megan sekreteri olduğu ajansta, ajansın ortaklarından biriyle evlenince bir anda metin yazarı gibi bir pozisyona terfi eder. Bu pozisyona layık olmak için çok bir emek harcamamıştır ama öncesinde edebiyatla ilgilendiği bilgisi bize verilmiştir ve şaşırtıcı bir şekilde kısa sürede başarılı olur. Ama gönlü oyunculuktadır, babası da hayallerinin peşinden gitmesi gerektiğini söyleyip ortalığı bulandırınca Megan metin yazarlığı işinden istifa eder ve hayallerinin peşinden gitmeye karar verir. Kocası "benimle çalışmak istemiyorsan başka ajans buluruz sana ama senin gibi düşünmek yıllarımı aldı, gerçekten başarılısın" dese de Megan'ı ikna edemez. Tam bu noktada duraklatıp düşündüm. Hayallerinin peşinden gidip de başarılı ve tatmin olan kaç kişi vardır şu hayatta? İnanın ben hiç tanımıyorum. Öyle büyük bir pazarlaması va

Karalamalar

Yaklaşık 2,5 sene önce böyle bir şey karalamışım. Bazen eski yazılarıma denk gelince seviniyorum, silesim de gelmiyor, e burada dursun o zaman diyorum. "Eylül 2017 itibariyle tam 30 yaşındayım. Bir arkadaşımın zoruyla 2009 yılında yazmaya başladığım blogum hayatımdaki en istikrarlı şey haline geldi. Çoğu yazımla gurur duymasam da, kişisel tarihimde sahip olduğum en kapsamlı günlük olduğu ve o yazılar da benim bir dönemimin gerçeği olduğu için sahip çıkıyorum. Yaşam tarzımı, ilişkilerimi, hayata bakış açımı, insanlara davranışımı şekillendiren tek bir değerim var; özgürlük. Yanlış ya da doğrudan ziyade hep samimi ve gerçek olanı arıyorum. İnsanlar, olaylar, ilişkiler, çatışmalar üzerine kafa yormaya ve çıkarım yapmaya bayılıyorum. Sadelikten yanayım. Düzenli olarak yüzmeyi bir yaşam tarzı haline getirmeye çalışıyorum. Gezmek ve keşfetmek bana yaşama motivasyonu veren şeylerin başında geliyor. Yıllarca kültürel aktivite avcılığı yaptıktan sonra, bunu işim haline getirdim ve bir

Şiddetsiz İletişim

Marshall Rosenberg'in Şiddetsiz İletişim kitabını bitirdim. Bir tane kişisel gelişim kitabı okuyunca hayatı çözmüş gibi davranıp tonlarca tavsiye veren insanlardan birine dönüşmeyeceğim elbette ama birileri uzun yıllar bir konu üzerine kafa yorup, tutarlı ve derli toplu önermeler ortaya koyuyorsa elbette oturup üzerine düşünmek lazım. Üzerine düşündüm hatta günlük hayatta kurulan iletişim şekillerine daha bir dikkat keser oldum. Rosenberg der ki;  "Kendimizle şefkatle bağ kurmanın önemli bir biçimi de, korku, suçluluk, utanç, görev ya da zorunluluktan kaynaklanan seçimler yerine, tamamen yaşama katkıda bulunma arzumuzdan doğan seçimler yapmaktır." Bizim kültürümüzde, yetişkin bir bireyin korku, suçluluk, utanç duygusu, görev bilinci ya da zorunluluktan kaynaklanmadan yaptığı şeylerin sayısı ne kadardır sizce? Ben insanların kendi duygularından ve hislerinden bahsettiğini çok sık görmüyorum. Genellikle o ortamda bulunmayan birinin yargılandığı ve eleştirildiği diyal

Sex and The City ve ilişkilere dair

Sex and The City'de Carrie ile Big'in bir restoran sahnesi vardı... İlişkilerini noktalamışlar ama ikinci bir şans vermeden önce flört ediyorlar. Carrie'nin gündemi reenkarnasyon. "Herkes öldükten sonra ne olacağını merak eder" diyor... Big de "daha ziyade arabamı garajdan kimin çaldığını merak ediyorum" diyor. Şimdi biz Türk kızları olarak sohbetin bu noktasında muhtemelen ilgisiz ve bencil görünmemek adına  "aa çok üzüldüm arabanın çalındığına, yapabileceğim bir şey var mı?" gibi hallere girer aşırı bir ilgi ve sempati gösterirdik. Halbuki idolümüz Carrie konudan çıkmayarak " bence yeniden dünyaya geleceğiz" diyor... Big de "bunu düşünmek daha kolay değil mi, peki ne olarak geri geleceksin?" diye sohbetin içine giriyor ve güzel bir flörtleşme izliyoruz. İşte Türk kızları olarak gelmemiz gereken nokta tam olarak budur. İstirham ediyorum, hele ki ilişkinin başında adamın sorunlarına ortak olmayınız. Koskoca insan

Serbest çalışmanın artıları, eksileri

22 Haziran 2019 itibariyle İzmir'e taşınalı, ofise gitmeden çalışıp kendimi finanse edebildiğim bir hayat düzeni kuralı tam 4 sene olmuş olcak. Açıkçası bu kadar uzun zaman geçtiğini daha yeni farkettim. Farkedince yazmak istedim zira bu yaşam tarzının iyi/ kötü yönlerini görmek için 4 yıl iyi bir süre. En çok sabah ritüellerimi seviyorum. Sabahları erken kalksam da, istersem daha geç kalkabilme özgürlüğü beni çok mutlu ediyor. Neredeyse her sabaha "her şey güzel olacak" umuduyla uyanıyorum. Kişisel tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki, bu his bir anda yok olabilir. Bir şeyin tetiklemiş olması muhtemel  ya da ufak tefek şeylerin birikimi olabilir ama illa büyük bir travma aramaya gerek yok, bir sabah kalkarsanız ve o his gitmiştir. Bu karamsarlık bazen hafif geçer, bazen çok ağır geçer ama yine kişisel tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki, gittiği gibi mutlaka geri de geliyor. Sadece sabırlı olmak ve vazgeçmemek gerek. Bu umudun ve yaşama bağlılığın bir

Bencillik, Patriyarka ve Şeyma Subaşı

Bencillik, hayatın bir döneminde, ihtiyaçlarının ve duygularının anlaşılamadığını düşündüğün ve artık kendi ihtiyaçlarını karşılamanın her şeyden önemli olduğuna inandığın bir noktaya varma hali bence. Kimin neyi hak ettiği, neyin öncelikli olduğu, nasıl ve ne kadar mücadele verilmesi gerektiği... Bunların hepsi subjektif şeyler. Tek bir doğrusu ya da haklısı yok ama "artık ben de bencil olacağım" demekle olmuyor bu işler. Çünkü yalnız yürünen bir yol bu. Kimsenin sırtını sıvazlamadığı, onaylanmadığın ve dışlanma potansiyelinin olduğu bir nokta. O yüzden kendini sağlam bir şekilde manipüle etmiş olman lazım. O zaman vicdan muhakemesi yapmıyorsun. Çünkü yaptıklarının hakkın olduğuna inanıyorsun. Bencilliği onay alarak yaşamanın tek bir yolu var; çok çalışmak. Vaktiyle  şunları  yazmışım; "Çok çalışmayı kimler sever biliyor musunuz? İşten başka nasıl zaman geçireceğini bilmeyen, insanlarla iletişim kurmaktan sıkılan, çocuğuna, eşine zaman ayırmak istemeyen

Klişeler, yaralar ve farkındalık

"Her şey hakkında bir fikri vardı. İlişkiler hakkında, erkekler, kadınlar hakkında...'Seven erkek şöyle yapar' derdi, 'iyi bir ilişki şöyle olmalı...' Sanki herkes aynı şekilde sever, aynı şekilde hissedermiş gibi. Sıkı sıkıya bağlı olduğu sarsılmaz düşünceleri aslında klişelerden ibaretti. Ne kadar deneyim yaşasa da, kendi kafasından çıkıp karşısındakini anlayamadığı için hiç ufkunu açmazdı yaşadıkları. Sürekli tekrar eden bir döngüde kendi tezini kanıtlayacağı günü bekleyerek geçiriyordu ömrünü. Seven erkek ve iyi ilişki profili çizmiş ve her şeyi buna uydurmaya çalışıyordu.  Sanki her erkeğin karakteri, geçmiş deneyimleri, travmaları onu aynı derecede etkilemiş gibi "sevmek" hep aynı davranmayı gerektirirdi onun için. Gerçek hayatta hayalindeki gibi sevilmediği için hep hayal kırıklığına uğruyordu."Doğru erkek değilmiş demek ki" diye kendini teselli etmek, sarsılmaz inançlarının yanlış olduğunu kabul etmekten daha kolaydı çünkü." Yıll

Sayıklamalar

Sarılarak uyumayı pek sevmem aslında ama yılbaşı gecesi o kadar üşüdüm ki, sevgilime yapışık uyudum. Ertesi gün kendimi çok iyi hissediyordum. Belki yeni bir yılın umudu vardır üstümde, belki de sarılarak uyumak psikolojiye sandığımdan da iyi geliyordur, kim bilir. 150 yıl. Hep ileriye gidilse bile, kadınla erkeğin tamamiyle eşit olması beklenen yaklaşık süre. Sevgili kadın düşmanı beyler ve hanımlar, lütfen dünyayı sadece kendi taraflı pencereniz kadar küçük sanmayın, inanın kadın-erkek eşitliği sizin sandığınız kadar kolay gelmiyor. Kadınların gündemini meşgul eden birçok şeyin erkeklerin hayatını pek etkilememesi de bu eşitsizliğin ve çifte standardın bir sonucu. Mesela evlilik bunlardan biri. İsteyerek ya da istemeyerek evlenmemiş 30'lu yaşlardaki her kadının üstünde baskı hissettiği ve ciddi ciddi düşünmesi gereken bir konu bu. Evliliğe yaklaşım biraz sandalye kapmaca gibi. Yaşı gelmiş kimse en sona kalmak ve oyun dışına itilmek istemiyor gibi bir ruh hali var. Yanlış anl