Sayıklamalar

Sarılarak uyumayı pek sevmem aslında ama yılbaşı gecesi o kadar üşüdüm ki, sevgilime yapışık uyudum. Ertesi gün kendimi çok iyi hissediyordum. Belki yeni bir yılın umudu vardır üstümde, belki de sarılarak uyumak psikolojiye sandığımdan da iyi geliyordur, kim bilir.

150 yıl. Hep ileriye gidilse bile, kadınla erkeğin tamamiyle eşit olması beklenen yaklaşık süre. Sevgili kadın düşmanı beyler ve hanımlar, lütfen dünyayı sadece kendi taraflı pencereniz kadar küçük sanmayın, inanın kadın-erkek eşitliği sizin sandığınız kadar kolay gelmiyor. Kadınların gündemini meşgul eden birçok şeyin erkeklerin hayatını pek etkilememesi de bu eşitsizliğin ve çifte standardın bir sonucu. Mesela evlilik bunlardan biri. İsteyerek ya da istemeyerek evlenmemiş 30'lu yaşlardaki her kadının üstünde baskı hissettiği ve ciddi ciddi düşünmesi gereken bir konu bu.

Evliliğe yaklaşım biraz sandalye kapmaca gibi. Yaşı gelmiş kimse en sona kalmak ve oyun dışına itilmek istemiyor gibi bir ruh hali var. Yanlış anlaşılmasın, evlilik kötüdür demiyorum, hatta bu düzene karşı çıkacak cesareti de kendimde görmüyorum. Ama bu ortamda sağlıklı karar verebilmek için seçimlerimiz konusunda ekstra kafa yormak lazım. Bana göre bir insanın üzerine birden farklı fazla rolü bir anda yüklemek biraz haksızlık. Zira iyi bir sevgili olmak, iyi bir eş olmak, iyi bir ebeveyn olmak... Bunların hepsi farklı roller ve birini üzerine giyince otomatik olarak diğerinde de başarılı olabileceğinin bir garantisi yok.

Başarı da gündemimi meşgul ediyor şu sıra. Kişisel tarihim, başkalarının olması için pek ihtimal vermediği ama benim kendimi iyi tanımam ve olmasını istediğim şeyi oldurmak için fazla tutkulu olmam sonucu kazandığım kendi minik zaferlerim ile dolu. "O iş olmaz" diyenlere aksini kanıtlamayı severim. Bu beni heyecanlandıran bir süreç. Benim sorunum istikrar.

Bir olay kısır bir döngü içinde devam ediyorsa, bunda kişinin önemli bir katkısı olduğuna inanıyorum ben. O yüzden de bir kısır döngüyü değiştirmek için üzerine gerçekten kafa yormak gerekiyor. Benim başarıya bakış açımın biraz sıkıntılı olduğunu anladım. O minik zaferler kendimi kendime kanıtlama çabası iken, o başarıyı istikrarlı bir şekilde devam ettirmek sanki başkalarının beklentilerini karşılama çabası gibi hissettiriyor bana. Ya sevdiklerini mutlu etmek ya da başarısız olmanı dört gözle bekleyenleri hayal kırıklığına uğratma mücadelesi. İki durumda da konu senin ne istediğin olmaktan çıkıyor. Bir de başarıya ulaşmak aslında çok uzun bir yol, o yolun büyük bir kısmı işi nasıl veya ne kadar iyi yaptığınla alakalı değil, insan ilişkileriyle alakalı. Uzlaşmacı olmak değil, çoğu zaman idare etmek, yalan söylemek, pohpohlamak gibi süreçleri içeren "insan ilişkileri". Bunlar beni hiç heyecanlandırmıyor. Bu kadar sorunlu bir bakış açısına sahipken kendimi bilinçsiz bir şekilde sabote ettiğimi bile düşünmeye başladım.

O yüzden başarılı olmak için en öncelikli atılması gereken adımın seni heyecanlandıran, doğru düzgün bir bakış açısı geliştirmek olduğuna karar verdim. Daha sonra hedef koymalı. O hedefe ulaşmanın bir sürü hayal kırıklığını ve başarısızlığı barındıracak uzun süreli bir yoldan geçmek demek olduğunu da idrak etmeli, beklentileri buna göre şekillendirmeli. Böylece o çok sevdiğim sürekli "yolda olma" halini yaşayabilirim. Hedeflerimle ilgili soru sorulduğunda vereceğim cevap genelde "yoldayım" olur.

Herkese iyi seneler!