Serbest çalışmanın artıları, eksileri
22 Haziran 2019 itibariyle İzmir'e taşınalı, ofise gitmeden çalışıp kendimi finanse edebildiğim bir hayat düzeni kuralı tam 4 sene olmuş olcak. Açıkçası bu kadar uzun zaman geçtiğini daha yeni farkettim. Farkedince yazmak istedim zira bu yaşam tarzının iyi/ kötü yönlerini görmek için 4 yıl iyi bir süre.
En çok sabah ritüellerimi seviyorum. Sabahları erken kalksam da, istersem daha geç kalkabilme özgürlüğü beni çok mutlu ediyor. Neredeyse her sabaha "her şey güzel olacak" umuduyla uyanıyorum. Kişisel tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki, bu his bir anda yok olabilir. Bir şeyin tetiklemiş olması muhtemel ya da ufak tefek şeylerin birikimi olabilir ama illa büyük bir travma aramaya gerek yok, bir sabah kalkarsanız ve o his gitmiştir. Bu karamsarlık bazen hafif geçer, bazen çok ağır geçer ama yine kişisel tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki, gittiği gibi mutlaka geri de geliyor. Sadece sabırlı olmak ve vazgeçmemek gerek.
Bu umudun ve yaşama bağlılığın bir diğer sebebi; çarkın içinde havuca koşan bir tavşan misali, bir hedefimin olması ve ona bir türlü ulaşamamış olmam olabilir. Bir misyonum varmış gibi hissediyorum hayatta, "görmek istediğin değişimin bir parçası ol." Ona dayatılanı, öğretileni, çaresizliği kabul eden değil, kendi hayatını kurma cesareti gösterebilen bir kadın olmak ve ömrümün sonuna geldiğimde şunları söyleyebilmek istiyorum: "ben imkanlarım çerçevesinde hep kendi istediğimi yaptım."
Kendinizi adadığınız bir hedefinizin olması bir yandan da sizi korkaklaştırıyor. Hayata çok ince ve kırılgan bir şeymiş gibi yaklaşıyorsunuz. Yeni yeni korkular türüyor. Daha önce korkmadığım şeylerden korkmaya başladım; mesela köpeklerden. Ölümden ya da kendime fiziksel olarak zarar vermekten de biraz fazla korkmaya başladım. Arkasında hep şu düşünce var; "daha istediğim hayatı tam olarak kuramadım, şu an ölemem." Kendince büyük idealleri olan devlet adamlarının da bir süre sonra paranoyaklaşıp, herkesten ve her şeyden korkmaya başlaması da benzer bir psikoz mu bilemiyorum. Ama hayatın çok net bir dengesi var. Verdiği kadarını almasını da iyi biliyor.
Ruh halim stabil ve genel bir iyilik hali var demiştim. İnişler pek olmuyor evet ama çıkışlar da olmuyor. Çok fazla heyecanlamadığım gibi çok fazla dibe de girmiyorum. Acaba bunlar takım olarak mı satılıyor diye düşünmeden edemedim, aslında düşününce fizik kuralları gereği de ne kadar çok yükselirseniz, o kadar hızlı dibe girersiniz.
Bilinç altımda ise kontrol edemediğim bir kaygı yaşıyorum. Uyanıkken çok fazla hissetmediğim ve yönetebildiğime inandığım stres ve kaygılarım, gece uykusunda kendimi kasmam sonucu bana boyun, sırt ve bel ağrısı olarak geri dönüyor. Bu durum beni zorunlu olarak spora yönlendirdi zira egzersiz yapmadan rahatlayamıyorum. Hatta artık egzersizle bile rahatlayamadığım için ilaç kullanmayı deneyeceğim. (Alın size özgürlüğün bedeli! :)
"Evet istediğim hayatı kurdum sonunda, artık rahatlayabilirim" dediğim anda bütün kaygılar ve korkular bir anda geçer belki, kim bilir?