Geçmişe özlem

Beni tanıyanlar bilir, hiç nostaljik biri değildim normalde. Geçmişe hiç özlem duymazdım hatta konuşmak bile beni darlardı. Bir daha geri gelmeyecek zamanların hüznünü gönüllü yaşamayı isteyen insanları garipserdim. Geleceğin hep daha güzel olacağına inananlardandım. 30'larda huyum suyum değişti okurcum, kendimi şaşırtmayı seviyorum ama bir yandan da anlamlandırmaya çalışıyorum.

20'li yaşlarıma garip bir özlem duyuyorum. İlk yurt dışı deneyimimi düşünüyorum mesela. "Super Action" isimli 2 haftalık bir etkinliğe gitmiştim, sonraki 1 hafta da tek başıma interrail yapacaktım. 20 kişi içinde tek Türk bendim, İngilizcem hiç iyi değildi, sportif bir insan olmamama rağmen bu etkinliğe gitmek istemiştim. Tam bir challenge! Her güne ağır kondisyon gerektiren etkinlikler koymuşlar. Bir gün dağ yürüyüşü, diğer gün bisiklet, başka gün kano sonra basketbol... Spor salonunda uyku tulumlarıyla yatıyorduk hep beraber, kız erkek soyunma odaları ve ayrı ayrı toplu duşlar vardı. Diğer kızlarla birlikte duş alma fikri beni çok germişti, ilk 2 gün duş alamamıştım, sonra bikinimle, sonra da arkamı dönerek :) Sanki ben diğer kızları görmeyince onlar da beni görmüyorlarmış gibi.. Duştan sonra partiye gitmek ilk başta çok zor gelirdi ama bir şekilde açılırdım orada. Vücudumu, kendimi zorlamaya değer zamanlardı çünkü bir daha bulunamayacağım bir ortamdan hiçbir şekilde eksik kalmamaya çalışırdım.

Bu arada etkinliğin 3.günü bir kaza yaşanıp o kadar kişi içinde çantası ezilen benim olmam, telefonumun parçalanması, o zamana kadar fazla kontrolcü ve korumacı annemin 3 haftalık İspanya turunda ben aramasam bana ulaşamayacak olması gibi detaylar da var maceramızda... Etkinlikten sonraki 1 hafta boyunca İspanya'nın 3 şehrinde gezmeyi planlamış, başka hiçbir şeyi planlamamıştım. "Kalacak yer lazım, tanıdığı olan var mı?" diye sora sora hiç tanımadığım insanların evinde kaldım. Barcelona'da beni tren istasyonundan motoruyla almaya gelen bir çocuk vardı, hayatımda ilk defa motora o zaman binmiştim, o yaz günü motorun üzerinde Barcelona o kadar büyülü görünmüştü ki gözüme... O çocuğun ne ismini, ne suratını hatırlıyorum ama o an hissettiğim duygu hep çok net.

Çok çekingen biriydim o zamanlar. Kendimi zorlamaya, utandırmaya, maceraya, farklı bir deneyime ihtiyacım vardı. Hani bir ben var benden içeri derler ya... Şu anda olduğum kadın da "evet işte ben buyum tam olarak" diyebileceğim bir kadın değil ama yine de fena değilim. Özgüveni daha yüksek, ne istediğinin daha farkında bir kadınım. O deneyimin kendimi bulmamda etkisi büyüktür.

Bunun gibi birçok hikayem var o zamanlara dair...

Kendimle ilgili çok fazla ilerleme katettiğim için midir bu özlemim 20'li yaşlarıma bilemiyorum. Her şey çok güzel değildi, kendimi o kadar da manipüle edemem. Çok dibe girdiğim, fazla drama yarattığım zamanlar da oldu ama ben nedense hep güzel hatırlıyorum o yaşları. Halbuki şu an olduğum yer kesinlikle daha iyi fakat o zamanlar kadar büyük değişimler, farkındalıklar yaşamıyorum. Her şeyi bilmeme imkan yok, -yani umarım yoktur zira daha 30'larımda her şeyi çözsem hayat çok sıkıcı olurdu... O zaman bunun sebebi daha az deneyim yaşamam mı? Ya da 20'li yaşları macera ve gençlikle özdeşleştirdiğim için mi veda etmekte zorlanıyorum?

Tam çözemiyorum ama rahatsızım bu durumdan. Zihnin geçmişte kalması insanı tüketir çünkü. Düşünsene hayatın değişiyor, zaman geçiyor, ömrün tükeniyor ama sen hep bir noktada kalmışsın! Çözsem de önüme bakabilsem, zamana yetişebilsem istiyorum bazen.