Kariyer Savrulmaları ve Feminist Çelişkiler

Hayatımın hiçbir döneminde çok çalışma ve kariyer güzellemesi yapan biri olmadım. Tembel biri  değilim, çok çalıştığını iddia eden birçok kişi kadar hatta belki birçoğundan daha fazla çalıştığıma eminim.

Fakat kendini bununla var etmek, karşısında olduğum bir düzeni beslemek gibi geliyor bana... Filmlerde günün belki 12-15 saatini iş hayatına adayıp başarılı olan karakterleri ne kadar pozitif yansıtıyorlar değil mi? Bu adanmışlık ve başarı o karakteri kolayca benimsememize neden oluyor, güzel bir hayatı hak etmek için çok çalışmamız gerektiğini düşündürüyor. Daha bu düşünce popüler bile değilken, günün yarısından fazlasını işe ayırmanın insanın varoluşuna aykırı olduğunu savundum hep. İnsan sevdiklerine, kendine, hobilerine, bedenine, evine, doğaya zaman ayıramadığı zaman yeterince mutlu olamıyor. Hatta bağ kurabilmek gibi hayati yeteneklerini bile kaybediyor.

Ayrıca çalışma hayatının toksikliğini de görmezden gelemiyorum. Benim için çalışma hayatı sadece para kazandığım bir yer değil, diğer varoluşsal ihtiyaçlarımı karşılayabildiğim bir yer olmalı. Fikirlerimin hayata geçtiği, saygı gördüğüm, takdir edildiğim, rekabet ihtiyacımı adil bir şekilde giderebildiğim bir yer olmalı. Fakat özellikle kadınlar için iş hayatı daha zor ve üzülerek söylüyorum ki, bunun en büyük sebebi yine kadınlar.

Her şeye rağmen bir kadın için daha iyi olan alternatifin çalışıp kendi parasını kazanmak olduğundan eminim. Maalesef daha iyi günler gelesiye kadar bize düşen budur. Evde oturmak isteyen buyursun otursun ama bunun bedeli inanın daha fazla. İş hayatını kadınlar için daha keyifli, kendini gerçekleştirebileceği, takdir görebileceği, fikirlerini duyurabileceği bir oyun alanına çevirmek için artık kadınların iş hayatındaki toksik davranışlarını da eleştirmenin vakti geldi diye düşünüyorum. 

Feminist eksende bir yandan kadın dayanışması yüceltiliyor, bir yandan hayatın her alanındaki agresif ve sinsi kadın davranışları ataerkil düzenin getirdiği zorunlu bir sonuç olarak yorumlanıp hafifletiliyor. Fakat nasıl ki karısını öldürmüş yetişkin bir erkeğin travmaları umurumuzda değilse, yetişkin kadınları da bazı konularda sorumlu tutabilmemiz gerekiyor bence. İşi, projeyi, şirketi yönetebilirsiniz ama bir insanı yönetmeye çalışmak kötüdür, manipüle etmek kötüdür, mobing yapmak, işinden etmek, günlerce mutsuzluğuna hatta depresyona girmesinin sebebi olmak kötüdür. Bunları erkekler de yapıyor diyebilirsiniz fakat bu yapılanın yanlış olduğu gerçeğini değiştirmiyor. 

İşin doğrusu cinsiyetinden bağımsız, kendini yetersiz bulan ve mutsuz olan insanlar bu tarz ayak kaydırma işlerine daha meyilli oluyorlar. Fakat iktidar dünyasıyla çok geç tanışan kadınların kovaladığı şeyler çok daha küçük ve kafaları karışık. Geleneksel aile hayatıyla, iş dünyasının gerekliliklerini dengede tutamıyorlar. İkisini birden ataerkil düzenin talep ettiği şekilde gerçekleştirmek adına hem kendilerine hem çevrelerine ızdırap oluyorlar. Üstelik daha az paraya daha fazla çalışıp, itaatkar oldukları için de günümüz iş dünyasında tercih sebebiler, küçük ve orta işletmelerin orta ve üst düzey mevkilerini ele geçirmiş durumdalar. Bu haliyle kadın istihdamı feminist bir başarı değil, ataerkil düzenin pekiştiricisi olarak devam ediyor. 

Ataerkil düzenle mücadele ederken bunun bir parçası olarak bu kadınlarla da mücade etmek gerekiyor; özgür ruhlu, cesur, kendi doğrularıyla var olmak için ısrarcı olan kadınlara daha fazla ihtiyacımız var..  Ve sen değişirsen, dünya değişir.. belki bin yıllık gelenekler değişir ve... ahahah ... Ah devrim mi yapçan çeeen? Sen iflah olmaz bir hayalperestsin.