Bir yaş daha devirirken...

Self-healing yani kendini iyileştirme serüvenine ben de katıldım bu yaşımda. Aslında temellerini geçen sene atmıştım ama bu sene daha bir farkındalıkla yaklaştım sanki. Temel motivasyonum sırt ve boyun ağrılarımı azaltmaktı. Uykuda sıkıyorum kendimi, gece anksiyetesi yaşıyorum, ülkenin genel gidişatı da bu güvende hissedememekten gelen kaygıyı yıllar içinde arttırdı... "Neymiş ya benim derdim, nedir bu bastırılmış duygular, bebekler gibi uyumak mümkün mü, bir derine ineyim bakalım neler varmış oralarda" diyerek yola çıktım. Nerden başlayacağımı bilmiyordum, kendime bir formül ürettim; "tetiklendiğin bir durum yaşarsan, normalde ne yapıyorsan ya da içinden ne yapmak geliyorsa onun dışında bir şey yap, her ne olursa olsun." Bu davranış değişikliğinin bende bir duygu değişikliği yaratacağına inandım ve tetiklendiğim zamanlarda sanki film izlermiş gibi kendi duygularımı, o duyguları yaşamama neden olan durumları, sözleri merakla anlamaya çalıştım. Bu pratiği yapmaya başlayınca özgüvenim arttı, hayatımın kontrolünü ele almışım gibi hissettim, inanılmaz bir iyileşme sağlamasa da, kaygılarımı biraz azalttı doğrusu. Spontan gelişen olaylarda,  kimsenin bilmediği minik zaferlerimi kutladım, tetiklenmemeyi başardığım için yanaklarımdan sıktım. Kendi davranışlarımı ve duygularımı regüle edebilmek bana süper kahraman gibi hissettirdi bir süre fakat sonra içim inanılmaz bir öfke doldu. Aklım fikrim ermediğinde, başıma gelen olaylar sonucunda ne kadar yanlış inanışlar geliştirmişim de kendime eziyet etmişim, ben bu duygularla boğuşurken kimse farketmemiş bile ya da bana duygularımı güvenle açabileceğim bir ortam yaratmamış, nasıl da rehbersiz ve tek başıma mücadele etmek zorunda kalmışım, içimdeki çocuğa çok üzüldüm doğrusu.

Bu öfke yaklaşık 6 ay sürdü diyebilirim. 

Sonra bir gece rüyamda kardeşimin pug cinsi üzgün suratlı köpeği "Bihter"i gördüm. "Bihter küçükken güvenli bağlanma gerçekleştiremediği için üzgünmüş, ona ihtiyacı olan sabır ve hoşgörüyü göstermemiz gerekiyor" dedi rüyamda kardeşim. Bihter'in yatakta yürürken patilerinin ağırlığını gerçek gibi hissettim, geldi başını benim göğsüme koydu. O sırada bunun bir rüya olduğunu, şu an burada olmadıklarını idrak edebiliyordum ama uyanamıyordum. Her şey çok gerçek hissettirmişti. Sonunda uyandığımda irkildim doğrusu. Bir süredir yoğun bir şekilde düşünüyordum, bilinç altımdaki bir sürü şey yüzeye çıkmıştı. Fazla düşünmekten devreleri yaktım herhalde dedim ve tekrar uykuya daldım. Aynı gece başka bir rüya gördüm, bir erkeğin bedeninin ağırlığını hissettim üzerimde, yüzünü görmedim, sadece dudaklarını gördüm ama hissiyatı şimdiki erkek arkadaşım gibiydi. Beni öptü rüyamda. O anda da bunun gerçek olmadığını, rüyada olduğumu biliyordum. Sonra yeniden uyandım. İlk başta biraz korktum bu durumdan ama sonraki süreçte öfkemin büyük oranda azaldığını gözlemledim. Tam olarak böyle mi oluyor bilmiyorum ama ben bu olayı "içimdeki çocuğun sesini duymak" olarak yorumladım. O çocuğa ihtiyacı olan sabrı ve hoşgörüyü ben gösterecektim. Kalbim ferahladı. Bağ kurmak, yakınlık ve öz şefkat bu yaşımın gündemi oldu.

Kendini iyileştirme yolculuğu biraz acı verici ve yorucu doğrusu, çünkü bastırdığınız ve farkına varmadığınız acılarınızı yüzeye çıkarıyor. Eğer kendi gerçekliğinizden "utanç" duyuyorsanız, o zaman duygularınızı bastırıyorsunuz çoğunlukla. Ama iyileşmek için önce duyguyu hissetmek gerek. Acılarla baş etmek için geliştirdiğiniz inançlar sizi yine aynı davranış döngüsüne itiyor. O duyguyu değiştirmek de anca davranışı değiştirmekle mümkün oluyor. Bilinç düzeyinde ne kadar farkında olursanız olun, davranışa dökülmeyen hiçbir farkındalık duyguda değişim getirmiyor. Ve yeni duyguyu sinir sisteminize tanıtmadan değişemiyorsunuz.  Bunun için de tutarlılık gerekiyor. Çok sofistike bir şekilde olması gerekeni anlatıyorsunuz belki ama duygusal olarak olmasını istediğinizin yakınında bile değilseniz hayat bir gün o yaralarla yüzleşmeniz gereken durumları illaki yaratıyor. En olmadı bedeniniz alarm veriyor. 

Sanki hepimiz farklı matrixlerin içindeymişiz gibi hissediyorum. Sana bakım verenlerle kurduğun ilişki türüne benzer ilişkiler kuruyorsun ya da bir süre sonra aşina olduğun ilişki tipine çeviriyorsun gibi... Çeviremediklerin ise ya ilgi alanına girmiyor ya da sende huzursuzluk yaratıyor. Aslına bakınca hiçbir olay ya da hiç kimse birbirine benzemiyor ama yönetebildiğin ilişkiler bir süre sonra hep aynı tadı vermeye başlıyor. Yeni birileriyle tanışıyorsun, yeni deneyimler elde ediyorsun ve değiştiğini düşünüyorsun ama değişim içten gelmediği sürece kalıcı olmuyor. Bunu anlaması için kişinin ilişkilerinde derinleşmeyi göze alması gerekiyor tabi.

Aslında daha rahat uyumak için başladığım bu serüven "acaba daha fazlası var mı?" diye bir meraka dönüştü. Bu çabaların nereye gidebileceği konusunda net bir hedef belirleyince bu yolculuk çıkmaya değer bir hale geldi benim için. Kendimi çok hırpalamadan, sürekli kendimi merkeze koyup hayatı da kaçırmadığım bir dozda bu sürece devam etmek hatta yardım alarak devam etmek niyetindeyim. Daha derin bağlar kurulabilir mi? Daha zorlu ilişkiler yönetilebilir mi? 

Zamanlaması da manidar elbette, yaşlandıkça zaman daha değerli olmaya başladı. Hayat çok güzel.  Bu yaşım da güzel denizlerde yüzdüğüm, çok güzel yemekler yediğim, güzel kokteyller içip, güzel müzikler dinlediğim, kaliteli ve mutlu anılarla geçti çok şükür. Bu yaşımı anlamlı kılan her şeye, sağlığıma, aileme, işime ve sevgilimin varlığına şükrediyorum. Hazdan gelen mutluluklar benim için hep özeldi, hep peşinden koşmaya değerdi ama artık haz dışındaki mutlulukların da peşindeyim. Anlamın peşindeyim. Bakalım bu emekler somut kazanımlara dönüşecek mi göreceğiz...