2022 ve Yolun Yarısı Bilgeliklerim

Umut vaat edici ve daha iyiye giden bir şeylerin içinde bulunduğum zaman inanılmaz bir tatmin kaplıyor içimi. Tüm kaygılarım diniyor. Hayata yetişmişim gibi hissediyorum.

Yerinde sayan, daha iyiye gitmeyen ve zihnimde sıkıcı bir algısı olan her şeydense kaçma eğilimine giriyorum. Vücuda giren zararlı bir madde gibi bağışıklık sistemim alarm veriyor adeta. 

Zaman harcadığım her şeyle olan ilişkimin daha iyiye gitmesini bekliyorum bir süre sonra. Ama böyle bir anda tüketmek değil, yavaş yavaş ve kendinden emin... Işığa yürüyen bir mümin ferahlığında. Arkadaşlığın da, dostluğun da, sevgililiğin de, işin de... Emek verdikçe büyüyen bir neşe, güven ve bağ hissetmek istiyorum. Bunu gerçekleştirebilmek için kendi payıma düşen kısımlar üzerine kafa yoruyorum. Şöyle bir ev, şöyle bir kariyer, şurada yaşam gibi somut hedefler geleceğe dair pek heyecanlandırmıyor beni, o dönemde öyle bir ev ihtiyacım olan duyguya hizmet edebilir ve onu elde etmek için çaba harcayabilirim ama somut şeylerden ziyade daha soyut olan bu hislere çekiliyorum, hayat serüvenim buna hizmet ediyor gibi hissediyorum. 


Uzun ilişkimi bitirdikten sonra, bu ilişkiye belki de hiç başlamam gerektiğini, çok vakit kaybettiğimi düşündüm bir süre. Ayrıldıktan sonra neyi farklı yapabilirdim diye düşünmekten kafam patlarken, karşı tarafın zihinsel olarak rahat olması da olumsuz hislerimi pekiştirdi. Olanı olduğu gibi kabul etmiş, sadece yaralarını sarmaya çalışıyordu. 

"Olanı olduğu gibi kabul etmek."

Daha önce kendime hiç layık görmediğim bir lüks. 

Küçük ve savunmasızken, bir sürü kişi sürekli seni tek tipleştirmeye, eleştirmeye, hizaya sokmaya çalışıyor. Ailen yapmasa okuldaki ya da sokaktaki insan yapıyor. Suçluluk duygusu bu toplumun DNA'sına işlemiş resmen. Nerdeyse herkes suçluluk duygusunun manipülasyonuna açık. İlişkilerin dinamikleri hep bu duygu üzerine kurulu. 

Birçok kişi bu zor duygularla baş edebilmek adına otoriteye boyun eğiyor, hatta sınır ihlali ne kadar büyükse, o kadar otorite sevdalısı olunuyor gibi geliyor bana. Bu denli ızdırapı ancak bu şekilde anlamlandırıyorlar herhalde; "otorite benim kötülüğümü istemez, o ne derse doğrudur ve benim iyiliğim için yapıyordur."

Boyun eğen biri olduğunuzda biraz daha rahat bırakıyorlar sizi, varoluşunuza saygı duyan ve size rehberlik eden birileri varsa, hayata diğerlerinden birkaç sıfır önde başlıyorsunuz hatta.

Peki kendi varoluşunuzu keşfetme yolculuğunda size rehberlik edecek kimse yoksa ve siz boyun eğmek için fazla tutkuluysanız?

İçlerinde hiçbir sevgi ya da hoşgörü barındırmadan "senin iyiliğin için söylüyorum" diyerek avlanan insanların hedefi oluyorsunuz o zaman. Çoğunlukla en büyük eleştirileri, ahlaki değerleri en düşük insanlar yapıyor. Küçükken bu kadar eleştirmeyi anlamlandıramıyor ve basitleştirmek için bazı kök inançlar geliştiriyorsunuz. 

Benim senaryomda; her şeyin benim hatam dair bir kök inancım oldu. Bu kadar kişi yanılıyor olamazdı, sorun bendeydi. Küçükken gaza gelip ufacık bir linçe bile dahil olmamıştım oysa, ahlaki değerleri hep yüksek olan biriydim ama birçok şeyi yanlış yaptığıma emindim. 

Bu yüzden karar almak benim için hep zor olmuştur. Üzerine epey kafa yorarım, mantıklı gerekçeler bulmaya çalışırım, sanki yanlış karar alma hakkım yokmuş gibi... Hatta o kararı almama sebep olan şeyleri değiştirmeye çabalar ve kendimi hırpalarım. Sorunların tek taraflı olmadığını bildiğim gibi çözümün de tek taraflı olmayacağını bilinç düzeyinde bilirim ama travmalarım beni irrasyonel davranmaya iter yine de. 


Bu sene özel hayatımda da, iş hayatımda da asla kontrol edemediğim bir sürü şey yaşandı. Çok konuştum, çok anlattım, çok düşündüm, çok ağladım. Kendimi epey hırpaladım ama hiçbir şeyi değiştiremedim, sonunda kabullenmenin ferahlığına bıraktım kendimi ve idrak ettim; "her şey benim elimde değil ve her şey benim suçum değil."

Hayatta en çok olduğum gibi kabul görmeyi arzuladım sanırım ama bakıyorum da, ben de olduğu gibi kabul etmemişim birçok şeyi, olumsuz gördüğüm yönlerini eleştirmiş ve değiştirmeye çalışmışım hep.

İnsanlar birinin karşısına çıkıp, kendinde eksik olan şeyi tamamlamasını bekliyor ama sende var olmayan şeyi hayatına çekemiyorsun. 

Meditasyonla, yogayla, telkinlerle bir şekilde iyilik halini desteklemeye çalışıyoruz ama gerçek mutluluk insanın varoluşunu tanıması ve ona uygun yaşamasıyla gelir. Korkularını azaltıp, sevgiye daha fazla alan açınca kendini daha iyi tanıyabiliyor insan. Bu sene gerçekten kendime çok daha yakınlaştığım ve toksik yanlarımla yüzleştiğim bir sene oldu. Eğer kaçmaz da, içinden geçerseniz acının özgürleştirici bir etkisi var. Kaçarsanız sadece olumsuz şeyleri yaşadığınızla kalıyorsunuz. "Acı çekmek hayatın olağan bir parçası; ızdırap ise kendimize yönelik acımasızlık kaynaklıdır" diye yazmış bir paylaşımında Deniz Bolsoy. Bu sene kendimle savaşı bıraktım, ızdırabım dindi. Hayatımdaki tüm olumsuzluklara inat, zihinsel olarak özgürleşmek bana iyi hissettirdi, çok da eğlendim, bekarlığın hakkını verdim cidden. 


Ve yaşamak istediğim daha o kadar çok şey var ki.. 

Zihinsel, fiziksel ve duygusal olarak beni tatmin eden ve beraber her şeyi yapabileceğimize inandığım bir adamla aşk yaşamak istiyorum.

Daha iyi olanı değil, her anlamda dengim olan insanı istiyorum. 

Fikirlerimin, birey olarak kendimin ve yaptığım işin saygı gördüğü bir ortamda çalışmak istiyorum, işe mutlu bir şekilde gidebilmek istiyorum.

Macera, neşe, oyun ve eğlence hep olsun istiyorum.

Maddi güvence istiyorum.

Bana hayatta sonsuz olasılık olduğunu hatırlatan tutkulu insanlarla çevrelenmek istiyorum. 

Kendimi adamak istiyorum. Hayatımdaki insana, işime, aileme... Bunları özgürlüğümü kaybetmeden yapmak istiyorum. 

Hem görsel, hem zihinsel hazlar yaşamak istiyorum.

İnsanlık sınavındaki yolculuğuma, yine kendimden uzaklaşmadan devam etmek istiyorum.

Birilerinin hayatına olumlu katkı yapabilecek ve değiştirmek istediğim her şeyi değiştirebilecek gücüm olsun istiyorum; hem maddi, hem manevi.

Var oluşuma uygun yaşayabilecek kadar şanslı olabilmek istiyorum bu hayatta.