Teslimiyet

'Teslimiyet' hissi bana hiçbir zaman rahatlık ve güven vermedi. Benim için siyah beyaz yaşamak gibi bir şey. Varlığının önemsizleştiği, hayat sana ne getirirse oraya savrulduğun... İhtirassız, tutkusuz.

Ben kontrol severim. Hayatımın kontrolünü elime aldığımı hissettiğim zaman tatminkar hissediyorum ve o zaman ölüm korkum azalıyor. Aslında ölümün kendisinden ziyade hayatımı istediğim şekilde yaşayamama korkusu bu. "Şimdi ölürsem boku yerim, daha hayatımı istediğim gibi yaşayamadım bile."  gibi bir his.

Bu tatmini bu ülkede hissetmem artık epey zorlaştı, seçebildiğim ve kontrol edebildiğim neredeyse hiçbir şey yok. Hayat amacımız sadece "hayatta kalmaya çalışmak" kadar basite indirgendi, hem de hiçbir gereği yokken, hem de hiç bize sorulmamışken.

Nefes almakta zorlanıyor insan.

Aslında bu sene idrak edebildim, bazen insan ne yaparsa yapsın kendi yazgısından kaçamıyor. Bu ilahi bir gücün senin için önceden yazdığı senaryoyu yaşamak gibi bir kader anlayışı değil. Kendi kişiliğinin, çevrenin, kişiliğini şekillendiren olayların, o dönemki ekonomik koşulların, o dönemki duygu durumunun verdiği kararlar üzerindeki etkisinden bahsediyorum. Tüm hislerin ve koşulların aynı kalmak şartıyla, filmin sonunu görüp geriye sarma olanağı bile olsa, muhtemelen birçok kişi yine aynı kararları, aynı tercihleri yapıyor olurdu. Duygusal bir duvar çekince her şeyi mantıkla açıklayabiliyorsun belki ama içindeyken duyguların çoğunlukla davranışlarını ve kararlarını etkiliyor.

İnsanın kendisi bile kendi sınırlarından çıkıp seçim yapamıyor çoğu zaman. Hal böyle olunca, kendini kaderine kolaylıkla teslim edebilenlere özenmiyor değilim. Kim bilir belki bir gün ben de bu duygunun verdiği huzura nail olurum.