20'li yaşlarımın şerefine

Hayatımın en anlamlı ve en güzel yılları, 20'li yaşlar geride kaldı.

İnsanlardan etkilenme potansiyelinin gitgide azaldığı, kendi değerlerini oluşturduğun, toplumda kabul görmeye başladığın bir dönem bu 20'li yaşlar. Bizim toplumuzda birey olmanız, kabul görmeniz için yeterli değildir, "sen önce bir çalışmaya başla da, gör" derler. Bu lafı o kadar çok duydum ki, iş hayatına karşı bir korku duymaya başladım. Bir yandan da ciddiye alınmak istiyordum. Biliyordum ki, çalışmak bana ahkem kesebilme, herhangi bir konuda şikayet edebilme hakkını verecekti. Onun öncesinde dert ettiğim şeyler hep küçümsenecekti.


İlk iş yerim, korktuğumun aksine süper bir yerdi. İstanbul'da bir partiye gitmişken çağrıldığım ve bir daha asla öyle bir ortamda çalışamayacağıma inandığım havalı, yabancılarla dolu bir dergiydi. Sayesinde çok istediğim "İstanbul'da kendi evime çıkma" hayalimi de gerçekleştirmiş oldum, işe severek gitmenin mümkün olduğunu öğrendim. Çünkü kahkahalar atarak çok eğlendiğiniz bir gün "ofiste sıradan bir gün" olma potansiyeline sahipti. Fakat her şey toz pembe olmadığı ve aldığım maaş beni çok zorladığı için üzülerek ayrıldım oradan. Sonradan çalıştığım yerlerin hepsi Türk patron şirketleriydi. Ofis içinde kahkaha atmayı bırak, azıcık yüksek sesle bir şey söylesen kütüphane sessizliğini bozduğun için hemen uyarı emailleri aldığın anlamsız yerlerdi. Gençliğimin en güzel yılları günde 10 saatimi gülemeden geçirdiğim ofislerde geçiyordu. Tam 5 yıl bu şekilde geçirdim. Bundan 2 yıl önce "bir daha ofis hayatına dönmek istemiyorum" diyerek kutlu bir mücadele başlattım ve İzmir'e taşındım. 2 sene önce tam olarak bunu planlamamış olsam da, 2 ay önce kendi şirketimi kurdum. 29 yaşımda. Bu yaşın bana en büyük hediyesi bu oldu. Bilahare bu maceramı da geniş geniş yazayım.


20'li yaşların başında ilk kez yurt dışına çıktım, oldukça az bir İngilizce ve düşük özgüvenimle... İspanya'da yaklaşık 20 kişilik bir grubun içinde tek Türk olarak 2 hafta geçirdim. 2 hafta boyunca sürekli dinlemek, anlamaya çalışmak, anlayamamak kendimi inanılmaz kötü hissettirmişti bana. Bu yüzden sürekli sarhoş oldum :)) Neyse ki, karakter olarak zorluklar karşısında içine kapanan değil, üstüne gitmeye çalışan biri olduğum için İngilizcemi geliştirmek için ekstra çaba harcadım, daha fazla projeye katıldım. Böyle böyle 20 ülkeye gittim. 5 ay yurt dışında yaşadım. Dünyayı ve insanları algılayışımı sıfırdan inşa ettim. Ne kadar yanlış ve ezbere bir dünya görüşüm olduğuyla yüzleştim. 


Bana kendimi acayip değersiz hissettiren erkekler de girdi hayatıma, benim için her şeyi yapma razı olanlar da. Sayelerinde prenses olmadığımı, bana değerli hissettiren insanların özel olduğunu öğrendim. Öz eleştiri yapmam gerekirse, benim de saçma sapan davrandığım zamanlar oldu. Sevilebilir bir kadın olma yolunda yaşadığım bu olumsuz deneyimlerin katkısı çoktur.


Ailemle, özellikle annemle ergenlik döneminden kalan bozuk ilişkimi düzelttim. Hayalini kurduğum anne kız ilişkisini kurduk. Beraber bir sürü seyahate çıktık, çok eğlendik. Hem ona vefa borcumu ödemenin iç huzurunu, hem de bunu benim de keyif aldığım bir yol ile yapmış olmanın mutluluğunu yaşadım.


Bir zamanlar çok yakın olduğum arkadaşlarım silinip gitti hayatımdan, bir sürü de yeni arkadaş edindim. Yaş ilerledikçe yeni birileriyle yakınlık kurmanın zorlaştığını farkettim, bu da elinizdekilerin kıymetini bilmeyi, daha derin ilişkiler yaşamayı öğreten bir farkındalık.


30 yaş bilgeliklerim ise şunlar;

-Flört etmeden aşık olunmaz.
-Erkekler anaç kadın sevmez. Bunu kendileri bile bilmiyordur muhtemelen. Anaç kadınlarla evlenebilirler ama el üstünde tutulan kadınlar hep "anaç" olmayanlardır. Yani yetişkin bir erkeğe annesi gibi bakım vermek zorunda hissetmeyenler.
-Aşk ilişkisinde mazeret yoktur. Özellikle erkekler için. Aşık olan erkeğin sabrı, hoşgörüsü ve yapabilecekleri gerçekten çok fazla. Yapmıyorsa aşık değildir.
-Dayanışma içinde olduğun bir çevre olmadan kendini güvende hissetmen çok zor.
-Kulağa biraz pragmatist gelse de, özenilmiş bir hediye kadar insana değerli hissettiren az şey var şu hayatta.
-Entelektüel sohbetler yapmak arkadaşlık değildir.
-Fedakarlıktan ziyade, beraber güldüğün zamanların hatrı daha çoktur.
-Zor durumda kalınca sana yardımcı olacak birileri illaki çıkıyor. Çoğunlukla da yakın olmadığın insanlar arasından...
-Kabul görmek ile sevgi aynı şeyler değildir. Kabul görmeyi herkes hak eder ama sevgiye layık olmak gerekir.