Dady issues.
Çok uzun yıllar babamla ilişkimi, babamın öldüğünü herkesten gizledim. Yani gizlemedim de sorulmadıkça asla konusunu bile etmedim. İnsanların yüzündeki o acıma duygusunu görmemek için. Son bir iki yıldır ise anlatmak istiyorum, dağlara taşlara yazasım geliyor zehrini içimden akıtmak için.
Benim babam vaktiyle köy öğretmenliği yapmış bir insan. Bundan 50 yıl önce, Erzurum gibi bir yerde köy öğretmenliği epey saygın bir meslek. Babamı kimden dinlediysem ne kadar zeki, komik ve harika bir adam olduğundan bahseder. 80'li yıllarda MHP'de üst düzey bir yetkili. Erzurum'dan solcu mu çıkar zaten? Çıkmış ama. Onun kardeşi. Kardeşi solcu, kendisi sağcı. Babam kuvvetle muhtemel birçok ölüm olayına karışmış hatta kendisi adam bile öldürmüş olabilir o dönemde. Bir gün ölüm listesinde kardeşinin adını görünce onu uyarıp kendisi de kaçıyor partiden. Çok ünlü bir tetikçi peşine düşüyor babamın. Sonra askeri darbe oluyor, babam bir ton işkence görüyor. Falan filan. Bu olaylar bittikten sonra annemle tanışıyor, gencecik, güzeller güzeli bir kadın. Onca güzel söze, şiire tav oluyor, evleniyorlar. 1 yıl sonra da ben dünyaya geliyorum. Babamın tıpkısının aynısı bir kız çocuğu. Ben dünyaya gelmeden şiirler, methiyeler düzüyor babam benim için. Hep kız çocuğu istermiş zaten. Benimle ilgili şahane planları var. Çok şanslı bir bebek olacağım çünkü beni çok seven, birbirine aşık bir annem ve babam var.
Öyle olmadı tabi.
Kendisinin hayatımızı zehir etmesinin bir nedenini askeri darbe döneminde yaşadığı ağır deneyimlerle kafasının bayağı gidik olmasına bağlıyorum. Diğer bir nedenini de narsistik karakterine. Çocuk sahibi olmaya ehil değil bir kere ama annem o yaşta ne bilsin?
Babamın lafta beni çok sevdiğini defalarca duydum ama öyle normal bir şekilde değil. Sanki yetişkin bir kadınmışım da tutkulu bir aşkın içine düşmüşüm gibi. Hayatıma çok küçük yaşta girdi erkek melankolisi. Aklım oyunda kalmışken beni çağırıp bana dertlerini anlattığı o sıkıcı sohbetleri... Ondan uzaklaşınca bana sayfalarca mektup yazması, o beni o kadar çok severken benim ona nasıl böyle davrandığıma sitem edişi... Devamlı bir suçluluk duygusu aşılanıyor tabi o yaşlarda. Kim tarafından? Çocuklarını bir kere bile parka götürmemiş bir baba tarafından. Çünkü narsist. Yakın bir ilişki kurarsa ona hayranlık duyulmayacağını düşünüyor. Bakınız bir kere bile bizi parka götürmemiş, bize yemek hazırlamamış, banyo yaptırmamış, hastayken bakmamış, onun yerine her gün annesiyle kavga ederek çocuklarına hayatı zindan etmiş bir adamdan bahsediyoruz ama çocuklarını çok seviyor. Tıpkı her fırsatta cehennem ile tehdit edip aynı zamanda bizi sevdiği söylenen Tanrı figürü gibi. Sen Tanrı mısın ey mübarek?
Neyse ki vakitlice öldü de bize hayatımızın kıyağını yaptı.
Kendisi hayatımda olmayabilir ama takdir edersiniz ki bu sağlıksız baba kız ilişkisi bende epey bir kafa karışıklığına neden oldu erkek sevgisine dair. Annemden, teyzemden, kardeşimden, babaannemden koşulsuz sevgi gördüm ama bir erkekten görmedim ya da gördüm de, anlayamadım.
Hiç istediğim gibi sevilmedim çünkü.
Beni çok sevdiğini söyleyen, yağmurun altında saatlerce penceremin önünde bekleyip aşkını kanıtlamaya çalışan, şiirler, mektuplar yazan, gözyaşları içinde aşkını itiraf eden erkek arkadaşlarım oldu ama ben bu duygusallıklara hep kayıtsız kaldım ve kaçtım.
Bu kısım karşı tarafa biraz acımasızca gelmiş olabilir ama kaçamadığım her an sanki küçücük, karanlık bir alana tıkılmışım da nefes almakta zorlanıyormuşum gibi hissediyordum. Yakınca gemileri rahatlıyordum, oh yeniden özgürlük!
İlişki ya da bağlılık korkusu değil bendeki. Drama ve melankoliden kaçış. Bir ömürlük melankoli yaşamışım gibi hissediyorum küçükken yaşadığım birkaç yılda. Bana gerçekten hayatı daha az ciddiye alan, her şeye daha espirili yaklaşan aynı zamanda yaşamaya tutkulu ve yakınlıktan korkmayan biri lazım. Bu karışımı bulmak biraz zor oluyor.
Eksikliğini hissettiğim her duyguyu bir kişinin tamamlamak beklemek belki ona çok yüklenmek olacak ama gerçekten buna ihtiyacım var. Başka nasıl tamir edilir bu boşluk bilemiyorum.
Neyse ki vakitlice öldü de bize hayatımızın kıyağını yaptı.
Kendisi hayatımda olmayabilir ama takdir edersiniz ki bu sağlıksız baba kız ilişkisi bende epey bir kafa karışıklığına neden oldu erkek sevgisine dair. Annemden, teyzemden, kardeşimden, babaannemden koşulsuz sevgi gördüm ama bir erkekten görmedim ya da gördüm de, anlayamadım.
Hiç istediğim gibi sevilmedim çünkü.
Beni çok sevdiğini söyleyen, yağmurun altında saatlerce penceremin önünde bekleyip aşkını kanıtlamaya çalışan, şiirler, mektuplar yazan, gözyaşları içinde aşkını itiraf eden erkek arkadaşlarım oldu ama ben bu duygusallıklara hep kayıtsız kaldım ve kaçtım.
Bu kısım karşı tarafa biraz acımasızca gelmiş olabilir ama kaçamadığım her an sanki küçücük, karanlık bir alana tıkılmışım da nefes almakta zorlanıyormuşum gibi hissediyordum. Yakınca gemileri rahatlıyordum, oh yeniden özgürlük!
İlişki ya da bağlılık korkusu değil bendeki. Drama ve melankoliden kaçış. Bir ömürlük melankoli yaşamışım gibi hissediyorum küçükken yaşadığım birkaç yılda. Bana gerçekten hayatı daha az ciddiye alan, her şeye daha espirili yaklaşan aynı zamanda yaşamaya tutkulu ve yakınlıktan korkmayan biri lazım. Bu karışımı bulmak biraz zor oluyor.
Eksikliğini hissettiğim her duyguyu bir kişinin tamamlamak beklemek belki ona çok yüklenmek olacak ama gerçekten buna ihtiyacım var. Başka nasıl tamir edilir bu boşluk bilemiyorum.