Toplum baskısı.

Toplumun sana birey olarak değil, cinsel kimliğine göre görevler yüklemesi ve tüm hayatın boyunca toplumun onayladığı hayatı yaşaman için kurduğu o görülmez ama varlığı şiddetle hissedilen baskı.


İçinde yaşadığın kültürde evliliğin çoğu kez hayatı paylaşmak değil de, yetişkin başka bir insanı sırtında taşımak anlamına geldiğini bilsen de o  imzayı seve seve atmandır toplum baskısı.

Dünyanın en kral üniversitesini bitirsen, entelektüel anlamda kendini müthiş yetiştirsen de niteliğinin çok altında işleri kabul etmediğin için işsiz kaldığında herkesin sana yetersiz hissettirmesidir toplum baskısı.

Sevişmenin kadın ve erkeğin ortak çabasıyla güzelleşeceğini teoride bilip, kötü seksin bir erkek üzerindeki etkisinin daha ağır olmasıdır.

Bence ilişkileri bu kadar karmaşık hale getiren de toplum baskısı.

Kadın ile erkeği çok farklı kodlamışlar, aynı noktada buluşup mutlu olmaları çok zor.

Bir erkek, erkekliğine onayı ilgilendiği kadının ilgisini çekmeyi başarıp, onu sevişmeye ikna ettiği zaman bulur. Kadınlığa onay ise o yakınlaşmayı ilişkiye dönüştürebildiğinde gelir.

Fiziksel bir ihtiyaç şiddetinde hissederiz onay ihtiyacını. O onayı alınca rahatlar, başka konulara dikkatimizi verebiliriz. Tıpkı karnını doyuran bir insanın kitap okumaya odaklanabilmesi gibi.

Aldatmaların, başka heyecanlar aramanın da temel motivasyonu bu aslında.

Erkeklik ya da kadınlıklarına onay bulabilme ihtiyacı.

Yapabildiğini kendine ya da başkalarına kanıtlamak.

Kimisi kısa zamanda yapar, kimisi daha çok çabalayarak ama çabalamayı göze alırsan tavlanmayacak kadın ya da erkek yoktur aslında. Eninde sonunda herkes bunu başarır. Yine de başarana kadar tam anlamıyla kadın ya da erkek değilsindir. Diğer başarabildikleriniz çok da anlamlı gelmemeye başlar.

Toplumun kurallarına, dayatmalarına boyun eğmek istemeyen, farkındalığı yüksek insanlar bu baskıdan kaçabiliyorlar mı?

Beğendiği kadının bir türlü ilgisini çekemeyen erkeğin hissettiği yoğun duygu gerçekten aşk mı yoksa kendi yetersizliği içinde boğulurken o onayı almaya muhtaç olması mı?

Beğendiği bir adamla beraber olduktan sonra adamdan haber alamayan kadının tüm yaşam enerjisini söndüren şey o adama olan duyguları mı yoksa kadınlığının başarısızlığı ile yüzleşmesi mi?

Toplum baskısı olmasa nasıl olurdu hayatlarımız?

İlişki kurmak bu kadar güç ve taktik savaşına döner miydi?

Kadın ya da erkek istenmeme gerçeğini olgunlukla karşılar yoluna devam ederler miydi yoksa ego yine devreye girer miydi?

Aşk denen bir şey var mı hakikaten yoksa oyunu kurallarına göre oynamanın sonucunda gerçekleşen bir sanrı mı? Çok uzun da sürmüyor zaten. Bir sanrı olabilir hakikaten, iyi düşünün.

Kafam yine karıştı dostlar.

Bildiğim bir şey var ki; ne kadar farkındalık geliştirirsen geliştir, toplumdan onay almadan gerçekten mutlu olamıyorsun. Öte yandan toplumun onayladığı çoğu şeyin seni mutlu etmediği de ortada.
En zorlu mücadele; mutlu olabilmek için kendi isteklerinle toplumun istekleri arasında denge kurabilmek sanırım.