İzmir günlükleri: Gece dellenmeleri

İzmir'e taşındığımdan beri pelte gibi olmuştum okur. 2 aydır hiç sinirlendiğimi, şikayet ettiğimi hatırlamıyordum ta ki bugüne kadar. İlk kez sinirlendim bugün. Beni sinirlendiren kişiye asla neden sinirlendiğimi söylemeyecek olsam da buraya yazabilir hatta kendisini bilumum sosyal medya hesaplarımdan silebilirim. Biliyorum bu pasif agresif bir davranış ama bıktım vallahi aktif agresif olmaktan. O çok bilmiş bir halta yaramayan yaşam koçlarının, terapistlerin ne dediğine bakmayın: birine neden incindiğinizi ya da kızdığınızı söylemenin karşı tarafın seni "umursamadığını" defalarca yüzüne çarpmasından başka bir halta yaradığı yok.  Herkes yine kafasına göre yaşamaya devam ediyor. İlişkiler "görmezden gelebildiğin" sürece sürer, konuşarak bir bok çözülmez. Konuşmayla hiçbir zaman muvaffak olamamış bir insanın deneyimleri bunlar, hem de bedava.

Kendisini sosyal medya hesaplarımdan silmedim. Onun yerine ben birkaç hesabımı kapattım. Çok fazla insanla muhatap değilim hayatımın şu döneminde, sanki muhatapmışım gibi hissettiren sanal gerçeklik can sıkıcı. Hesaplarımı kapatınca bloguma sardım, açtım eski blog yazılarımı okudum. Yine çok keyif aldım. Bazı konularda artık öyle düşünmesem de hayata dair tespitlerimi, beyin kıvrımlarım arasında dolaşan düşünceleri okumak çok hoşuma gidiyor. Kendimi seviyorum ya valla kendime bayılıyorum. Bazen hiç bayılmıyorum ama 7/24 kendime beraberim arada bir sıkılma hakkım olsun. I LOVE MYSEEEELF

"Sevgi neydi? Sevgi emekti!"den daha güzel bir film repliği olamaz.
Benim için emek birinin beni mutlu etme amacıyla zahmete katlanması sanırım. Böyle davranışlarında küçük incelikler barındıran insanlar çok hoşuma gidiyor. Üstelik bana yapılması bile gerekmiyor. Başka birine yapılınca da heyecanlanabiliyorum ben. Sevgi bir de birinin senin varlığına ihtiyaç duyması bence. Senin varlığına ihtiyaç duyulması kadar kendini özel hissettiren bir şey yok. Bağımlılık şemasıymış! Ya biraz bağımlı olsan ne olur ki? Her şeyi yapabileceğini hissedecek kadar özgür ve pervasız olmak hayatına çok mu anlam katıyor? O bağlar olmasa "artık sıkıldım hayattan" deyip yarın kendini atmayacağının bir garantisi var mı? Her an vazgeçilebilir ise ne anlamı kaldı ki hayatının? Biraz emek vermek daha anlamlı kılmaz mı her şeyi? Hem emek verince vazgeçmek de zordur. Tembel, sürekli kendini düşünen, hayatta her daim sınırlarını çizme gayreti içinde olan insanlar aşırı sıkıcı bence. (Yazar burada biraz da kendine laf sokuyor)  Madem sınırlarına çok düşkünsün YALNIZ GEBER O ZAMAN deyip huzurlarınızdan ayrılıyorum.

İyi geceler.