İlişkilere dair

Defalarca çabalayıp gerçek hayatta doğru bir karşılığı olmadığına kanaat getirdiğim, ilişkilere dair "doğru sanılan yanlışlar" tespitlerim şöyle;

-Birini ya da bir şeyi sevmek onu öylece kabullenmeyi, değiştirmemeyi gerektirir.
Öylece kabullendiğim ve yanlışlarını görsem de değiştirmeye çabalamadığım şeyleri düşündüm, hepsinin ortak noktası; umrumda olmayan şeyler oldu. Umursamadığım hiçbir şeyi değiştirmeye çabalamıyorum hakikaten. Ölçüsünü doğru ayarlamak şartıyla; birinin, bir şeyin daha iyisini olmasını istemek kadar özverili bir şey yok şu hayatta. Bunu sevgisizlikle bağdaştıranlara itibar etmeyiniz.

-"Kendine nasıl davranılmasını istiyorsan, başkalarına da öyle davran"
Bence insanlar arasındaki çatışmaların büyük bir yüzdesi şu inançtan kaynaklanıyor.
Mesela siz pişkin biri değilsiniz dolayısıyla size de o hassasiyetle yaklaşılmasını bekliyorsunuz. Lakin size yaklaşılmasını istediğiniz şekilde pişkin bir insana yaklaşırsanız, kuvvetle muhtemel mağdur olacaksınız. Kendinize davranılmasını istediğiniz şekilde değil de, karşı tarafın hak ettiği şekilde davranın. Neticede, onun da çocukluktan gelen travmaları, kişiliğini şekillendiren inançları, çevresi, aile kültürü var. İyi niyetli de olsa ekstra bir özveri ile bunu değiştirebileceğine inanmak kibirden başka bir şey değil. Hepimiz şu hayata bir şekilde tutunmaya çalışan fanileriz, kendimize bu kadar anlam yüklemek neden?

-İlişkilerde fedakarlık ve yardımseverlik
İlişkiler eşitlik üzerine kurulur. Karşı tarafın minnet duymasını gerektirecek jestler yapan ilişkiye zarar verir. Çünkü kendini zora sokacak şekilde iyilik yapan genellikle karşı tarafın hayatında hak iddia etmeye başlar. Aslında çok da yanlış değildir bu, özgürlük sadece sorumluluğunu tam olarak aldığınız konularda mümkündür. Karşı taraf da, ilişkide razı olan olmaya başlar ve bu durum sevgisizlik yaratır. Normal şartlarda çok harika devam eden ilişkiler bu sebeple bitebilir. Ülkedeki birçok insanın arabeske bağlayıp, "ben onun için neler yaptım, elalem nankör olmuş" diye dolaşması bu yüzdendir. Yapmayın kardeşim.

-Sorunların konuşularak çözüleceğine inanılması;
En ufak bir eleştiriyi kişiliğine saldırı olarak algılayan bir insansa karşıdaki, sorunları konuşmak sadece daha da büyütür. İçiniz de şişer, moraliniz de bozulur. Bence ilişkiler iki prensip üzerine yürür; 1-saygı 2-ilişkiyi devam ettirmeye isteği. Bu ikisi varsa, iki kişi arasındaki her sorun kolaylıkla çözülür. Çözülmüyorsa, derdinizi anlatmak için kendinizi yıpratmanın bir anlamı yok.

-Dostluk dediğin yılların tanışıklığı, paylaşımı ve güveni ile kurulabilen bir şey değildir. Hatta bence en güzel dostluklar 30'lu yaşlardan sonra kurulur, gerçek kişiliğin oturduktan sonra yaptığın seçimlerle... Öyle hemen de kurulabilir. Yeter ki, iki tarafın da ilişkiyi sürdürmeye gönlü olsun. Yetişkin halimizle tanışsak belki de hiç arkadaş olmayacağımız insanlar var, sırf bu yılların emeği anlayışı ile kapasitemiz dolmuş, belki de yeni insanlara şans vermiyoruz.