Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

2017

Resim
Geçen sene şunları yazmışım; "2017'de ise yine radikal değişiklikler yapmayı hedefliyorum.  Başarı istiyorum bu sene. Maneviyat, kendini gerçekleştirme falan değil, böyle rakamlı, sertifikalı, istatistikli, toplumca onay gören bir başarı istiyorum. 2016'nın acısını çıkaracak kadar çok seyahat etmek istiyorum. Ben burada aynı hayatı yaşarken, dünyada neler kaçırdığımı bilmeme stresi beni ziyadesiyle geriyor artık. Kendi evime çıkmayı, iyi paralar kazanmayı istiyorum bu yıl.  Kurduğum ilişkilerde istikrar istiyorum." Bu senenin şüphesiz en radikal değişikliği kendi işimi kurmak oldu. 2 sene boyunca; partnerlik denemelerim, freelancer olarak çalışma çabalarım, iş arayışlarım, yurt dışına göçme planlarım, onlarca olumsuz cevap,  ülkede insan gibi yaşama sınırının çok altında teklif edilen paralar yüzünden kendimi epey yetersiz ve umutsuz hissetmiştim. Halbuki bir fırsatım olsa başarılı işler yapabileceğime inanıyordum. Ço k klişe de olsa bazen insanın sad

Aforizmalar vol 3

İş dünyasında bir yerlere gelmiş insanlarda -ne kadar gizlemeye çalışsalar da- 'çözüm içimizde' konulu gizli bir narsisizm var. Şartlar ne olursa olsun, isterseniz başarabileceğinize dair... Amerikan kapitalizmin ürettiği kişisel gelişim zırvaları işte. Doğruluk payı elbette var. İçsel motivasyonu yüksek birinin, imkanları kısıtlı olsa da, illaki bir gün sivrilebileceğine, zirveye çıkabileceğine ben de inanıyorum ama bunun herkes için gerekli olduğuna inanmıyorum. Herkesin ihtiyacı buymuş gibi tavsiyeler verilmesini anlamsız buluyorum. Kişisel görüşüm, başarılı bir insanın hikayesinin başka birine faydası olmayacağı yönünde...(dinlemesi zevkli olabilir o ayrı). Çünkü onun hayata dair avantajları, dezavantajları, başarıya ulaşmak için ne bedeller ödediği, en önemlisi söylediği şeylerin samimi ve objektif olup olmadığını bilemeyeceğimiz ve bu değişkenleri kendimize uyarlayamayacağımız için birinin başarı hikayesi diğeri için yol gösterici olamaz. İlham kaynağı da olamaz.

20'li yaşlarımın şerefine

Resim
Hayatımın en anlamlı ve en güzel yılları, 20'li yaşlar geride kaldı. İnsanlardan etkilenme potansiyelinin gitgide azaldığı, kendi değerlerini oluşturduğun, toplumda kabul görmeye başladığın bir dönem bu 20'li yaşlar. Bizim toplumuzda birey olmanız, kabul görmeniz için yeterli değildir, "sen önce bir çalışmaya başla da, gör" derler. Bu lafı o kadar çok duydum ki, iş hayatına karşı bir korku duymaya başladım. Bir yandan da ciddiye alınmak istiyordum. Biliyordum ki, çalışmak bana ahkem kesebilme, herhangi bir konuda şikayet edebilme hakkını verecekti. Onun öncesinde dert ettiğim şeyler hep küçümsenecekti. İlk iş yerim, korktuğumun aksine süper bir yerdi. İstanbul'da bir partiye gitmişken çağrıldığım ve bir daha asla öyle bir ortamda çalışamayacağıma inandığım havalı, yabancılarla dolu bir dergiydi. Sayesinde çok istediğim "İstanbul'da kendi evime çıkma" hayalimi de gerçekleştirmiş oldum, işe severek gitmenin mümkün olduğunu öğrendim. Çünkü k

Anneyi, babayı kahramanlaştırmak

Bir gün çok sevdiğim psikolog bir arkadaşımla, -genellikle özel günlerde peyda olan- anneyi, babayı kahramanlaştıran mesajların bana sevimsiz gelmesi ile ilgili konuşuyorduk. Kendisi şu yorumu yaptı: "Bu tarz mesajları yazanlar şu duyguyu yaşamak istiyor aslında, "ben çok özelim bu da kanıtı". Çünkü insan anayı, babayı seçemiyor ve kahramanlık öyküsü anlatarak, "bana harika bir anne ve baba gönderildi, işte bu da özel olduğumun kanıtı" demeye çalışıyor. Ama emin ol bu tip mesajlarda olayın aile ilişkisiyle alakası yok, narsistik yara. Evinde bulduğu prensesliği dış dünyada bulamayınca böyle triplere giriyor insanlar ve geriye dönük abartılı hikayeler yazmaya başlıyorlar. Sana itici gelen bu samimiyetsizlik olabilir. Mesela sevgilini övebilirsin, bu aynı şey değil. Çünkü yetişkin halinle kendi seçimin, en fazla hava atmaya bayılan bir tipsindir..." Bazıları bu motivasyon ile yazıyor olabilir, bazıları, belki de gerçekten annesinin, babasının kahrama

Sonu yalnızlıkla sonuçlanan karakter özelliği

Fazla hassas olmak. Fazla hassas ve düşünceli insanlar, yalnızlıklarını kendi tercih ettiği yanılgısına kapılırlar. İnsanlardan bencil, düşüncesiz ve çıkarcı olduğu için uzak durduklarını düşünseler de, genelde gerçek olan diğer insanların kendilerinden uzak durduğudur. Sosyopat ya da manipülatif bir insan olmadığı sürece çoğu kişi fazla hassas insanlarla yakın ilişki kurmaya çekinir. Çünkü ilişki bir risktir. Taraflardan biri sonlandırmak isteyebilir, karşısında yıkılmaya hazır birinin vicdani sorumluluğunu almak istemez kimse, en azından duyguları olan hiç kimse. Bu sebeple fazla hassas insanlara yanaşanlar genelde sosyopatik özelliklere sahip kişiler olur. Yani karşı tarafla duygusal bir bağ kurmadan onu sömürmeye çalışan insanlar... Bu da bir nevi fazla hassas insanların dünya görüşünü destekleyen bir döngüyü başlatır. Sanırım "kendini gerçekleştiren kehanet" dedikleri şey de tam olarak bu. Ben düpedüz duyarsız ve duygusuz, amiyane tabirle odun bir insana dön

Kadın düşmanlığı

Resim
Alper Hasanoğlu'nun müthiş yazısı  beni kadın düşmanlığı üzerine düşünmeye teşvik etti. İslamiyet'te kabul edilmese de diğer dinlerde tasvir edilen ilk kadın Havva değil Lilith. Rivayete göre; Adem ve Lilith topraktan ve eşit olarak yaratıldı ancak Adem bunu kabullenmedi. Lilith'in kendisine hizmet etmesini, istediği zaman onunla sevişmesini istiyordu. Ancak Lilith eşit olduklarını savunuyor ve Adem'in sözünü dinlemiyordu. Sevişmek istediği zamana kendisi karar veriyordu. Aralarındaki anlaşmazlıklardan sonra Lilith Tanrı'nın yasak olan bir adını söyleyip cennetten kaçtı. Bunun üzerine Adem çok üzüldü. Tanrı'ya yalvardı karısını geri dönmeye ikna etmesi için. Adem'in durumuna üzülen Tanrı, melekler aracılığıyla Lilith'e sürekli eve dön çağrısı yapıyordu. Dönmezse çocuklarını öldüreceğini söylüyordu. Lilith kesinlikle cennete geri dönmeyeceğini söyleyince, Tanrı Lilith'in çocuklarını öldürmeye başladı. Bunun üzerine Lilith çok sinirlenip, şeyt

Nezaket

Kavramların üzerine biraz kafa yormak hayat kalitesini arttıran bir şey. Hayatı otomatik modda yaşayınca toplumun ve ailenin size öğrettiği değerleri benimseyip yaşamak zorunda kalıyorsunuz ki bence bu korkunç bir tercih. Nezaketin iyi bir şey olduğu öğretildi bize. Aksini de -toplumun hoş görmediği bir kavram- kabalık olarak adlandırdılar. Halbuki nezaket ile kabalık arasında başka bir şey daha var ve o tanımlanmamış. Bir insana dış görünüşü ile ilgili kötü bir şey söylemek kabalıktır mesela, ama kaba olmamak için iltifat etmenize de gerek yok.  Nezaket toplumsal yaşamda ya da iş yaşamında gerekli bence de. Duygusal yakınlık kurmadığınız, samimi olmadığınız herkese karşı nazik olabilirsiniz. Bu karşı tarafa "senin sınırlarına saygılıyım" mesajı veriyor, yani nezaket insanın saygı ihtiyacını karşılıyor. Lakin yakın ilişkilerde samimiyeti azaltan bir faktör.  Bakın tekrar söylüyorum, nazik olmamak demek kaba olmak demek değil.  Çünkü yakın ilişkilerde ihti

20'li yaşların sonuna doğru piyasası düşen kadın-erkek tipleri

Resim
Kadınlarda; yaramazlar, kafasını estiğini yapanlar, kıskandıranlar, "aman dikkat et beni kaptırırsın" mesajı verenler, nazlılar. Erkeklerde; ıssız adamlar, kızım bak ben seni üzerimciler, ilişkiyle uğraşamcılar, ben çok eşliyimciler, bohemler, hippiler, herkes rahat takılsıncılar. 20'li yaşların başında kaybetme korkusunun ve güvensizliğin verdiği heyecan, ıssız adamların ve yaramaz kızların piyasasını yükseltirken, 20'li yaşların sonuna doğru gelen huzur ve güven arayışı ile nihayet efendi erkeklere ve uslu kadınlara da gün doğmuştur. Her yaşın farklı bir dinamiği var malumunuz. Bu da haliyle ilişkilere yansıyor. Mesela 20'li yaşların başında olgun bir ilişki arayışı, karşı tarafta bunu anlayacak kapasite olmayacağı için muhtemelen, yalnızlıkla sonuçlanacak. Sonuçlanmasa bile o yaşlarda tercih edilen insanlar -istisnalar kaideyi bozmamakla beraber- çoğunlukla doğru tercihler olmayacak. Biraz masalların, biraz filmlerin, biraz da okul dışında pek bir sor

Mutluluk

Resim
Sahip olunca mutlu olacağımıza inandığımız birçok şeye sahip değilim şu an. Az paralar kazanıyorum, az tüketiyorum, pahalı kıyafetler, ayakkabılar, çantalar alamıyorum, çok fazla seyahat edemiyorum, evli değilim, çocuğum yok, iyi bir işim, toplumda saygınlık kazanabileceğim herhangi bir statüm yok. Aslında olayı başa sarmak gerekirse; ben İstanbul'da şu an kazandığım paraların yaklaşık 3-4 katını kazanıyordum, Ortaköy'de kendi başıma yaşadığım bir evim, taksiyle 5 dakika, yürüyerek 25 dakika mesafede bir işim vardı. Ortalama 2 ayda 1 yurt dışına çıkıyordum. Zevkli ve pahalı mekanlarda çok rahat paralar harcayabiliyordum. Sonra bunları bırakıp, mobil olarak çalışabileceğim alternatif bir hayat yaratmak için İzmir'e yerleştim. Şimdi "ben bir bok yedim, güzellemesini yapayım da insanlar pişman olmuş demesin" diye yazmıyorum bunları. Evet İzmir'e dair hayal kırıklıklarım oldu; mesela maaşlar tahmin edemediğim kadar düşük. Burada pahalı, zevkl

Mükemmel erkek

Resim
İstisnalar kaideyi bozmamakla beraber, ilişki içindeki kadın ve erkeğin davranışlarında herkes tarafından bilinen çok bariz bir farklılık var; kadının sürekli ilişkiyi oldurtma çabası. İyi bir eş, iyi bir baba olabileceğine inanıyorsa, iyi bir geliri varsa, mantıken doğru bir insansa sevmeye çalışıyor ya da kalbi onay veriyorsa aklının da onay vereceği bir formata dönüştürmeye çabalıyor. İlişkiyi devam ettirmek için değişmek, karşı tarafın değişmesini istemek, esnemek, emek harcamak aslında kötü bir şey değil ama iki tarafın da istemesiyle anlamlı olabilecek bir uğraş. Çoğu zaman erkeklerde böyle bir çaba görmüyorum, erkekler tüm beklentilerini tek bir kadından karşılamak için çok da kendini zorlamıyor. Bunun temel sebebini erkeklerin yaradılışına, vay efendim çokeşli yapısına bağlamıyorum ben. Şimdi bohem bohem insanın aslında bir hayvan olduğu, erkeğin dölleme içgüdüsüyle dolup taştığını söylemeyin beyler. Hanginiz etrafınızdaki kadınları dölleme iç güdüsüyle dolup taşıyorsunuz

Özür dilemek

Kimler özür dilemez? Devlet genellikle dilemez mesela. Katliam da yapsa, haksız, hukuksuz şiddet uygulasa, tutuklamalar da yapsa, "ya biz hata yapmışız, özür diliyoruz" demez. "Ama onlar da..." ile başlayan, kendi haklı çıkarmak adına bir ton argüman üretir. Mağdur olan mağdur olduğuyla kalır. Otoriter bir baba yaptığı hata için çocuğundan özür dilemez mesela. Ya da bir koca, abi, otoriter bir anne, kız arkadaş... Bunların hepsinin ortak özelliği; kendini karşı taraftan üstün gördükleri için özür dilemeye bile tenezzül etmemeleri... Kişiler arasında birebir böyle bir diyalog olmasa da, özür dilememenin karşı tarafa bir üstünlük taslamak olduğuna dair sözsüz bir iletişim vardır, herkes bilir bunu. Yani biri sizi mağdur ettiği zaman, hem mağdur edilmiş, bir de onun üstenci tavrına maruz kalmış oluyorsunuz. Bu da haliyle sizi öfkelendiriyor, karşı tarafa yaptığının sorumluluğunu alması için baskı yapıyorsunuz, duvar gibi kayıtsız bir muameleyle karşılıyo

Y kuşağı neden mutsuz?

Resim
Günümüzün popüler konusu, bir ton araştırma yapılıyor bunun için. Y kuşağı mutsuz çünkü istediği hayatı yaşayamıyor ve yaşamak için hiçbir alternatif yaratamıyor. Y kuşağı mutsuz çünkü X kuşağı tarafından yönetiliyor. İnternet çağına denk gelen ve dünyadaki farklı hayatlara tanıklık eden bir nesli, haftanın 6 günü, günde minumum 9 saat zevksiz ofislere tıkıp çalıştırmak isteyen bir nesil yüzünden mutsuz. Çünkü kendileri böyle görmüş, çok çalışmanın doğru bir şey olduğuna inanmış ve kendi gibi yaşamak istemeyenleri de; tembel, işe yaramaz, başarısız, güçsüz hatta değersiz olarak yaftalıyor. Çok çalışmayı kimler sever biliyor musunuz? İşten başka nasıl zaman geçireceğini bilmeyen, insanlarla iletişim kurmaktan sıkılan, çocuğuna, eşine zaman ayırmak istemeyen, anasının babasının gönlünü hoş tutmak yerine çalışmayı tüm kişisel sorumluluklarından kaçış yolu olarak gören insanlar sever. Bu durumun erdemli bir tarafı yok bana göre. Umarım çok çalışmanın dışlanacağı günleri de gör

Ben kimim?

İnsan kendine torpil geçer genelde ama ben tarafsız olmak için gerçekten uğraşıyorum. Kendimi birçok konuda eleştiririm ama baskın olan yönlerimi yazınca kağıt üzerinde hiç de fena bir insan olmadığımı farkettim. Duygusal yönü de, zihinsel yönü de, fiziksel yönü de neredeyse eşit derecede baskın biriyim. Birini abartıp diğerlerinden eksik kalmıyorum. Canım kendim. Vaktiyle şunları karalamışım kendim için: Yenilik Deneyim Keşif Sadelik İlham Analiz Merak Coşku Enerji Haz Sevgi Şevkat Duyar İnat Bağımsız Özgür Asi İsyankar Dominant