İzmir Günlükleri: Cunda Adası ve Sarımsaklı Faciası

Yıllar önce bir akşam yediğimiz muhteşem balığın hatrına yine geçen hafta sonu Cunda'ya gittik ana kız.



Kısa süreli kaçamaklar yapmak için Cunda Adası benim favori yerlerimden. Cici sokaklarını, güzel balıkçılarını ve şirin kasaba havasını seviyorum.



İzmir'den otobüsle tam 3 saatte Cunda Adası'na gidebiliyorsunuz.

Daha önce sadece balık yemek için gitmiştik Cunda'ya. Denize nereden girilir, denizi nasıldır hiç bilmiyordum açıkçası.

Gelir gelmez bir şeyler içmek için oturduğumuz KIRMIZI Cafe &Bistro'nun sahibine plaj alternatiflerini sorduk. O da biraz uzak olduğu için, sağolsun, arabasıyla Bıyıklı Plajına götürmeyi teklif etti. Bıyıklı Plajına giden yol üzerinde Doğa Otel'in Papaz isimli küçük plajını gördük ve merkeze daha yakın olduğu için burada kalmak istedik.



Benim bir plajdan beklentim, öncelikle gölgede kalabileceğim konforlu bir alan, gelen kitlenin aile ağırlıklı olmaması ve müzikleridir. Ben genel olarak müzik dinler kitap okurum plajda. Bu sebeple beni gevşetecek bir ortam olması lazım.

"PUT YOUR HANDS UP IN THE AIR" gazıyla son ses açılmış club müzikleri ya da remix yapılmış Türkçe müzikler beni gerçekten çok bayar. Bunun plajın giriş ücreti (yani kalitesiyle) pek alakası yok, Çeşme'de de en pahalı bazı beach clublarda bu barzoluk yapılıyor açıkçası. Bu tamamen DJ'in müzik zevkine bağlı. Şansımıza on numara bir DJ vardı, gelen kitle de güzeldi. Çok keyifli bir gün geçirdik.



Cunda'nın denizi bir Çeşme, Seferihisar gibi temiz ve berrak olmasa da fena değildi. Daha sıcaktı.

Akşam da Cunda Sahil Restoran'a gittik. Daha önce adını hatırlamadığımız bir restoranda müthiş bir levrek yemiştik ama ben bu sefer Cunda'nın meşhur balığı Papalina'yı denemek istedim. Bence pek bir numarası yoktu. Hamsi gibi bir şeydi. Şimdiki aklım olsa yine güzel, büyük bir balık yerdim.



Lakin mekandan, mezelerden, ilgi alakadan memnun kaldık. Fiyatlar da çok pahalı değildi.



Ertesi gün akşam 18:30'da otobüsümüz var. Nerede denize gireceğimizi konuşuyoruz annemle.
Geçen sefer geldiğimizde Ayvalık-Cunda yolu arasında epey trafiğe takıldığımız için annem epey erken ayrılmamız gerektiğini düşünüyor. Kendisi bu konularda oldukça pimpirikli. Ben ise o kadar erken gidip beklemeye gerek yok desem de bir an hayal kuruyorum, otobüsü benim yüzümden kaçırırsak, annem "ben demiştim" diye diye beni öldürebilir.

Garanticiliğimiz çok yanlış bir karar almamıza neden oluyor. Çantalarımızı alıp "Sarımsaklı Plajı"na gitmeyi teklif ediyorum. Bu sayede epey bir zaman kazanacağız, gerilmeyeceğiz diye düşünüyorum. "Deniz ve plaj olduktan sonra ne kadar kötü olabilir ki?" diyorum bir de.

Demez olaydım.

Çok kötüydü okur. Ben böylesini hiç görmedim.

Upuzun plajıyla dünyaca ünlü Sarımsaklı plajının geldiği hal içler acısıymış.

O kadar uzun plajda, her biri yan yana bir sürü "beach club" var. Hepsi de birbirinin aynısı. Böyle kolaycılık ve tekdüzelik tam Türk insanına yakışan bir davranış.

Hepsi aynı olduğu için rastgele bir tanesine giriyoruz.



Deniz kenarı orada yaşayan yazlıkçıların istilasına uğramış. Çoluk çocuk hepsi orada.

Denizi ise gerçekten pisti. Denizin içindeki otlar elinize kolunuza yapışıyor, hiçbir şekilde yüzmesi zevkli değil.

Üstelik ben plajda kumu da sevmem. Kumu meşhurmuş. Ne yapayım ben kumu?

Müzikleri tahmin ederseniz herhalde. Herhangi ucuz bir gece kulübü repertuarından hallice.

Ama en fenası, tuvaletlerden gelen kokuydu. Rüzgarın da etkisiyle tüm plaja yayılmış resmen. 3 saat anca durabildik, sonra gittik bir cafeye attık kendimizi.

Bakın bunları buraya yazıyorum, gencecik güzelim insanlarsınız sakın ola Sarımsaklı'ya gitmeyin.

Oranın yerel halkı kendi plajlarını mahvetmiş, bırakınız onların olsun orası.

Sarımsaklı ayrıca çok çirkin bir belde.  Gri evleri, zevksiz mekanları...

Bu  kadar çirkinlikten gözüm kanadı resmen. Bu sebeple oraya dair daha fazla fotoğraf paylaşıp sizi de üzmek istemedim.