Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Aldatmak.

Ahmet Altan'ın "Aldatmak" kitabını daha yeni okudum. İlk çıktığı zamanlarda epey bir eleştiri almıştı diye hatırlıyorum. Ben kendi içimde tezahür eden birçok duyguyu buldum kitapta, bayıldım. Bir kısım aldatanın kadın olmasına ve aldatıldığını öğrenen kocasının yaşadığı toplumun değerlerinden kopuk bir tepki vermesine takılmıştır, bir kısım ise aldatma gerekçesine... Doğrulukla harmanlanmış müthiş beyinler zayıflık olarak görmüş olabilirler. Hayatta her duyguyu ya da çaresizliği yaşama ihtimali olduğunu bilen, hayatı belirli bir derinlikte yaşayan, duyguları üzerine düşünen ya da benzer hayal kırıklıkları yaşamış insanlar kendiyle özdeşleştirebileceği birçok tespit bulabilir kitapta. Kitaptan sevdiğim birkaç kısım: "Kadınların çeşitli nedenlerden dolayı önemsedikleri bir erkeği güzellikleri ya da zekalarıyla etkilediklerini, o erkeğin kendilerini beğendiğini düşündüklerinde hissettikleri baş döndürücü zafer duygusuyla gözleri kararmıştı aslında. ...kendi küç

Kış.

Kışı sevmiyorum. Kış bana eğlence bitmiş gibi hissettiriyor. Herkes evine çekiliyor. Hadi dışarı çıkın da oynayalım.

2015.

Resim
Bazı insanlar istikrar sever. Bir sonraki adımı bilmek isterler, belirsizliğe ya da yeniliğe tahammülleri yoktur. Bir şeyi devamlı yapmak eninde sonunda başarıyı getirir dolayısıyla başarılıdır bu insanlar. Tatminkar bir hayatları vardır, daha dengelidir ruh halleri. Başka hayatların varlığından mahrum kalırlar, vizyonları kısıtlıdır ama tatmin ve mutluluk çok daha kolaydır onlar için. Bazıları vardır, monotonluktan ölesiye korkarlar. Sürekli aynı şeyleri yapmak sıkıcı gelir onlara, sıkılırlarsa hayatlarını bir anda değiştirme ihtimalleri hep vardır. Yerinde saymaya başlayınca başka bir hayatı kaçırma korkusu sarar benliklerini, kaygıları artar. Bir doz değişim ya da heyecan verdin mi düzelirler ama o heyecanı bulamadılar mı kolaylıkla dibe girebilirler. Ben ikinci gruptanım. Bu yılın başında kaygılarım epey artmıştı. İstediğim hayatı yaşayamadığımı düşünüyordum ve mevcut şartlarda kendime bir çıkış yolu bulamıyordum. Oturup düşündüm. 5 yıllık iş deneyimim vardı, üstüne ban

İzmir Günlükleri: Duraklama Dönemi.

Resim
*Yaklaşık yirmi gün önce tezimi sunup mezun oldum ben. Kariyerime hiç faydası olmayacağını düşünsem de pişman değilim yüksek lisans yaptığıma. Entelektüel anlamda kendime, kendi çabalarımla, çok şey kattım, altı ay yurt dışında hibeyle yaşadım, birçok harika insan tanıdım. Özellikle üç tanesini uzun yıllar yanımda istiyorum. *Yazana kadar oldukça sıkılsam da, tez bittikten sonra büyük bir boşluğa düştüm. İlham veren başka amaçlar edinmeliyim en kısa zamanda çünkü şu an düştüğüm boşluk beni biraz ürkütüyor. *Beni ürküten diğer şey ise; birkaç aydır sahip olduğum "devamlı iyi olma halinin" beni terkedeceği endişesi. *Eski şirketimle bir sene daha evden çalışabilmek için konuşmayı düşünüyordum lakin en çok kendilerine zarar veren profesyonel olmayan bazı tutumlarını göz ardı edemiyorum. Bu iş, geçtiğimiz üç buçuk yılda olduğu gibi konforlu ama yerinde saydıran bir iş olmaktan fazlasını vaad etmiyor. Batan gemiden kendimi kurtarmam gerek sanırım. *Birkaç gündür deva

Bir narsist ile nasıl baş edilir?

Resim
Edilmez. Narsist gördünüz mü arkanıza bakmadan kaçmanız lazım. Bloga uğrayıp okuma zahmetine girmek istemeyenler için net bir şekilde yazdım. Vakti olanlar için bir örnekle açıklamak isterim. Benim babam narsist bir adamdı mesela. Hayatta en önem verdiği şey "insanlarda hayranlık uyandırmak" olur narsistlerin. Ortama insanları kolaylıkla etkileyebileceği özgüveni ile girerler, çoğu kez de gerçekten hayranlık uyandıracak bir intiba bırakırlar. Olumsuz eleştiriye asla gelemezler. Kendisine duyulan hayranlığı sağlamak ve korumak birincil, bunun dışındaki her şey ikincil öneme sahiptir. Babam beni bir kez olsun parka götürmemiştir mesela. Beni sevmediğini düşünmemiştim ama neden istediğim ilgiyi ondan göremediğime dair hep kafam karışıktı küçükken. Bir gün "bak bu ortamdaki herkes bana ne kadar saygı ve hayranlık besliyor. Çok yakınlaşmamak, hakkında çok fazla bilgi vermemek bu işin sırrı. Ulaşılabilir olursan hayranlık da kalmaz" minvali cümleler kurmuştu ben

Bir Eylül hikayesi.

Resim
Mevsim değişikliğinden midir, Eylül'ün hali hazırda melankolik bir ay oluşundan mıdır, yoksa benim doğum günüm olan ay olduğundan mıdır bilinmez, ben Eylül'de hep melankolik olurum. Yani olurdum. 28 yıllık hayatımda, kendimi bildim bileli ilk defa bu yıl taş gibi sağlam bir psikoloji ile geçirdim Eylül'ü. Üstelik günlerce dolunay olmasına ve benim aynı ayda iki kere regl olmama rağmen. (Bu tarz bilgileri seninle paylaşmamın sakıncası yoktur umarım okurcum.) Eylül'ün başında Türkiye'de gördüğüm en güzel yerlerden biri olan Akyaka'ya gittim. Huzurun ve keyfin dibine vurdum. Ardından direksiyon derslerim başladı, 6 gün aralıksız araba kullandım hayatımda ilk defa. Dersimin bitişine tekabül eden haftanın pazar günü direksiyon sınavına girecektim. Öncesinden sınav için paramı yatırmış hazır bekliyordum. Ondan sonra da bayram haftası var zaten, kardeşimle 3 günlük bir kaçamak yapacağız.  Önceden bildiğim ama direksiyon sınavımla çakıştığı için gitmeyi düşünmedi

İzmir Günlükleri: Akyaka Cenneti

Resim
İzmir'e taşındığımdan beri Sığacık, Çeşme, Fethiye, Cunda, Rodos ve Akyaka'ya gittim. Akyaka'ya gitmeseydim Rodos açık ara en güzel tatil güzergahım olacaktı ama Akyaka da gerçekten bir cennetmiş. Pamukkale'nin Fethiye'ye giden otobüsüne biniyoruz, 3.5 saat sonra Akyaka yol ayrımında iniyoruz. Yolculuk sırasında muavine söylerseniz size Akyaka yol ayrımında servis ayarlıyor. Otelimize doğru giderken yolda bizi karşılayan yeşil zaten nasıl bir cennete varacağımız konusunda ipucu veriyor. Servis bizi tam otelimizin önünde bırakıyor: Gümüş Konak. Gümüş Konak O civarda benzer standartlarda bir sürü otel, apart, pansiyon var ama biz sahibinin oldukça ilgili olması, içerisinin çok temiz olmasından dolayı çok mutlu hissediyoruz burada. Gümüş Konak Akyaka'da gidilebilecek bir sürü koy var ama bizim keşfetmeye zamanımız yok. Öneri üzerine Çınar Koyu'na gidiyoruz. Çınar Plajı bence vasat bir tesis ama biz orada koca bir Çınar ağacının gölgesinde çok key

Sayıklamalar.

İnsanlar, istediğini alanlar ve alamayanlar olarak ikiye ayrılır bana göre. Hele istediğini çevresiyle uyum içinde, kimseyi kırmadan alanlara gerçekten büyük bir hayranlık duyuyorum. Onun dışında hiçbir şeye öyle çok saygı ve hayranlık duymuyorum zaten.  Şu an olduğum yer çok güzel. Kaygısız, tasasız, sorumluluktan uzak. Gelecek yok, şimdi var. Konforlu alana çok alıştım, tehlikeli boyuta gelmeden çıkmam gerektiğinin farkındayım ama erteleyip duruyorum işte. Geçmişe baktığımda yersiz ve fevri hareketlerim yüzünden bir sürü ilişkiyi kestirip attığımı farkediyorum. Öyle yapmasaydım şimdi bambaşka hikayelerim olurdu belki. Bir sürü hata yaptım evet ama beni yumuşatacak kimseyle de kesişmedi yolum, doğruya doğru. Benim yazarken gözlerimi dolduran bir itirafın benden başka kimse için öneminin olmaması ve benim yine de bunu yazıyor olmam çok garip. Hayatta hiçbir şeyi akışına bırakamadım ben. Her istediğim için mücadele ettim, olmayanlar da ben mücadele etmediğim için olmadı. Be

Dady issues.

Çok uzun yıllar babamla ilişkimi, babamın öldüğünü herkesten gizledim. Yani gizlemedim de sorulmadıkça asla konusunu bile etmedim. İnsanların yüzündeki o acıma duygusunu görmemek için. Son bir iki yıldır ise anlatmak istiyorum, dağlara taşlara yazasım geliyor zehrini içimden akıtmak için. Benim babam vaktiyle köy öğretmenliği yapmış bir insan. Bundan 50 yıl önce, Erzurum gibi bir yerde köy öğretmenliği epey saygın bir meslek. Babamı kimden dinlediysem ne kadar zeki, komik ve harika bir adam olduğundan bahseder. 80'li yıllarda MHP'de üst düzey bir yetkili. Erzurum'dan solcu mu çıkar zaten? Çıkmış ama. Onun kardeşi. Kardeşi solcu, kendisi sağcı. Babam kuvvetle muhtemel birçok ölüm olayına karışmış hatta kendisi adam bile öldürmüş olabilir o dönemde. Bir gün ölüm listesinde kardeşinin adını görünce onu uyarıp kendisi de kaçıyor partiden. Çok ünlü bir tetikçi peşine düşüyor babamın. Sonra askeri darbe oluyor, babam bir ton işkence görüyor. Falan filan. Bu olaylar bittikten

İzmir günlükleri: Gece dellenmeleri

İzmir'e taşındığımdan beri pelte gibi olmuştum okur. 2 aydır hiç sinirlendiğimi, şikayet ettiğimi hatırlamıyordum ta ki bugüne kadar. İlk kez sinirlendim bugün. Beni sinirlendiren kişiye asla neden sinirlendiğimi söylemeyecek olsam da buraya yazabilir hatta kendisini bilumum sosyal medya hesaplarımdan silebilirim. Biliyorum bu pasif agresif bir davranış ama bıktım vallahi aktif agresif olmaktan. O çok bilmiş bir halta yaramayan yaşam koçlarının, terapistlerin ne dediğine bakmayın: birine neden incindiğinizi ya da kızdığınızı söylemenin karşı tarafın seni "umursamadığını" defalarca yüzüne çarpmasından başka bir halta yaradığı yok.  Herkes yine kafasına göre yaşamaya devam ediyor. İlişkiler "görmezden gelebildiğin" sürece sürer, konuşarak bir bok çözülmez. Konuşmayla hiçbir zaman muvaffak olamamış bir insanın deneyimleri bunlar, hem de bedava. Kendisini sosyal medya hesaplarımdan silmedim. Onun yerine ben birkaç hesabımı kapattım. Çok fazla insanla muhatap de

İzmir Günlükleri: Cunda Adası ve Sarımsaklı Faciası

Resim
Yıllar önce bir akşam yediğimiz muhteşem balığın hatrına yine geçen hafta sonu Cunda'ya gittik ana kız. Kısa süreli kaçamaklar yapmak için Cunda Adası benim favori yerlerimden. Cici sokaklarını, güzel balıkçılarını ve şirin kasaba havasını seviyorum. İzmir'den otobüsle tam 3 saatte Cunda Adası'na gidebiliyorsunuz. Daha önce sadece balık yemek için gitmiştik Cunda'ya. Denize nereden girilir, denizi nasıldır hiç bilmiyordum açıkçası. Gelir gelmez bir şeyler içmek için oturduğumuz KIRMIZI Cafe &Bistro'nun sahibine plaj alternatiflerini sorduk. O da biraz uzak olduğu için, sağolsun, arabasıyla Bıyıklı Plajına götürmeyi teklif etti. Bıyıklı Plajına giden yol üzerinde Doğa Otel'in Papaz isimli küçük plajını gördük ve merkeze daha yakın olduğu için burada kalmak istedik. Benim bir plajdan beklentim, öncelikle gölgede kalabileceğim konforlu bir alan, gelen kitlenin aile ağırlıklı olmaması ve müzikleridir. Ben genel olarak müzik dinler kitap ok

İzmir günlükleri: Ölüdeniz

Resim
Ah bu iş hayatı üzerine ne kadar yazı yazsam, ne kadar şikayet etsem az. Çalışmayı gerçekten seviyorum aslında ama her şeyi sıkıcı hale getiren bu düzene isyanım var! Ben 4 tane ofis işi değiştirdim. Elbette yoğun zamanlarım oldu ama toplasan toplamın yarısı bile etmez. 5 yıllık deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki, ofis çalışanlarının çoğu gerçekten az çalışıyor. Yapacak iş yok çünkü! İşim yokken, orada bulunmam gerekmese de bulunma zorunluluğunu ben bir türlü anlayamadım ve kabullenemedim. İşi olmayanı ofise tıkmayalım zihniyeti de Türk patronunun asla anlayamayacağı ve kabullenemeyeceği bir şey olduğu için orta noktada buluşamadık. 1.5 aydır serbest çalışan olarak şu an hayatımdan pek memnunum. Zamanımı ben belirliyorum, işlerimi yapıyorum, istediğim gibi geziyorum. Yanıma bilgisayarımı aldığım sürece her yer benim ofisim. Gerçekten özgürüm! Benim artık "freelancer" olarak çalıştığımı bilen arkadaşım geçenlerde yazdı: Ölüdeniz'de yamaç paraşütü eğitimi alı

İzmir günlükleri: Sığacık

Resim
20 sene İzmir'de yaşamış olsam da, İzmir'den yazlık yerlere ulaşım oldukça kolay ve ucuz olsa da hafta sonları yazlık mekanlara kaçmak çok sık yaptığım bir şey değildi. Öğrenciyken aylık harçlığımı söylesem ağlarsın okur. (Anne naber, muck?) Bu yüzden ben deniz, güneş, yazlık kültürü ile büyümedim. Ne yüzme ne de güneşlenme delisiyim. Kısıtlı olan tatil seçeneklerimi hep yurt dışından yana kullandım. Tabi her şey gibi ben de değişiyorum. Avrupa'da ayaklarım patlayıncaya kadar yürümek ve şehri keşfetmek zor geliyor artık. Daha konforlu tatil seçenekleri arıyorum. Hele bir de küçük yerler olursa tadından yenmiyor  benim için. Kaçıracak bir şey olmadığı rahatlığı modumu yükseltiyor herhalde. Bu hafta sonu Sığacık'ta çok keyifli ve ucuz bir tatil yaptıktan sonra yazın mümkün olduğunca İzmir çevresindeki yazlık yerleri keşfetme kararı aldım. İzmir'den Sığacık'a 1 saatte varabiliyorsunuz. Kaldığımız yer ise: Dağ Motel. Hem ucuz hem cici. Biz çok sevdik.  

Merhaba İzmir!

Resim
Her şey yaşadığım evin satılmasıyla ve benim taşınmam gerekeceği gerçeğiyle başladı. Eski evimi çok uyguna bulmuştum, yaşadığım yeri çok seviyordum ve o kadar uygun bir kiraya o standartta bir ev bulamayacağımı düşünüyordum. Yeni ev ilanlarına bakarken mevcut kiramın iki katı fazlasını ödeme düşüncesi, taşınma masrafları derken ben delirdim. Zaten hali hazırda içimi öldüren ve zamanımı boşa harcadığımı düşündüğüm sabah 9 akşam 6 bir ofis yaşantısı, ayrılmaya kalksam maddi anlamda daha iyi şartlarda iş bulamayacağım endişesi ile bir türlü işi bırakama hali TÜM BUNLARI NE UĞRUNA YAŞIYORUM BEN? sorgulamasına dönüştü. Bu dönem çok uzun sürmedi, iki ay önce tüm eşyalarımı satıp İzmir'e yerleşme kararı aldım. Bu kararı aldıktan sonra çok rahatladım. İstanbul'a ilk taşındığım sıralarda çok mutluydum. Yıllar geçtikçe daha iyi fırsatların karşıma çıkacağına dair umudum, geniş sosyal çevrem, enerjim, hayattan keyif almasını bilen, vizyon sahibi insanlarla çalışma olanağım ve iç

#Kadıncinayetlerinidurduracağız

Resim
Siz, oturduğu yerden "kaşınan kadını döveceksin" diye argümanlar üreten empati yoksunu insanlar: Siz insanlık onurunu ayaklar altına alan şiddete, günlerce, aylarca, yıllarca maruz kalmanın ne demek olduğunu bilir misiniz? Siz ne ailenizden ne devletten yardım alamamanın derin çaresizliği içinde kendi canına kıymak ile bir çözüm yolu aramak arasında gidip geldiniz mi? Annesi gözlerinin önünde şiddet görmüş ve küçücük bedeniyle onu koruyamamış bir çocuğun benliğinde açılan derin yaranın ömrü boyunca tamir edilemeyeceğini bir an olsun önemsediniz mi? Her an babasının annesini öldüreceği korkusuyla yaşayan bir çocuğun yaşadıklarının ne kadar ağır olduğunu hiç düşündünüz mü? Hırsı ve öfkesi gün geçtikçe artan bir adamın kendi vicdanı ile durmasının artık imkansız olduğunu, onu durduracak tek şeyin "ölüm" olduğunu anlamanız için kaç bin örnek daha yaşanması lazım? Evet ölüm. Ya şiddet uyguladığı kadının ölümü ya da kadının adamı öldürmesi ile. Devletin şiddet g

Aforizmalar

Resim
İnsanoğlunun özgürlük mü güvenlik arayışı mı daha ağır basıyor ben bilemem, uzman değilim. Kendimi hiçbir zaman çok ciddi anlamda tehlikede hissetmesem de, küçükken "beni korumaya çalıştıkları" için özgürlüğümü kısıtlayan büyüklerimi hiç anlayışla karşılayamadım. Bana karışılmasından hep nefret ettim. Herkes özgürlüğü sever biliyorum ama bağımsızlığına epey düşkün benim gibi insanlar için en büyük cehennem yaşam tarzlarına karışılmasıdır herhalde. Bünyem direkt tehlike altındaymış gibi alarm veriyor. Belki de bu sebeple son birkaç yıldır bu ülkede endişelerim çok arttı. Belki de bu sebeple gündemi sürekli takip eder oldum. Bir ara "artık sinirlerime iyi gelmiyor, gündemden biraz uzak kalmak istiyorum" desem de beceremiyorum okur. Her şey o kadar göz önünde ve o kadar yanlış ki. Cübbe ile serbestçe adliyeye girip savcıyı rehin alan biri yüzünden diğer tüm avukatlar POTANSİYEL SUÇLU ilan ediliyor. Bakın mesele güvenlik olsa; hakim, yargıç herkesin kontrol edilmesi g

Siz de mi partiden sıkıldınız?

Resim
Ocak ayındaki Makedonya ve Almanya seyahatlerimi yazmaya niyetliydim aslında ama yazarken içime fenalıklar geldi, 'tüm bunlardan okuyanlara ne?' dedim, bıraktım. Şu hayatta en çok neyden sıkılıyorsun diye sorsalar kendimden derim okurcum. Bazen her şeyi sıkıcı bulmamın tek nedeni aslında kendimi sıkıcı bulmammış gibi geliyor. Bir de sanki çok gerekliymiş gibi dünyanın merkezine kendimi koymuşum, hep kendimle meşgulüm.  'Ben ne istiyorum?' Nasıl daha mutlu olabilirim?' 'Bu hayat beni tatmin ediyor mu?' filan gibi sorular sorup cevap arıyorum. Sonra insanlara bakıyorum, 7/24 kendileriyle beraber olmalarına ve tüm pis huylarını bilmelerine rağmen ne de seviyorlar kendilerini, ne meraklılar kendilerinden uzun uzun bahsetmeye. Bu ne kendinle barışıklık bu ne hayata bağlılık yarebbi. Bilgi Üniversitesi'ndeki yüksek lisansımın kariyerime pek bir katkısı olmayacak gibi ama okulun diğer imkanlarından sonuna kadar faydalanıyorum.