İstanbul yalnızlığı.

İstanbul'da hiçbir zaman geçmez o yalnızlık hissi. İnsanlar kendini dinleyecek zamanı bulamadığı için katlanıyorlar bu yalnızlığa, kalplerini dinleyecek vakitleri olsa o çığlıklar bitirir, kurutur insanı. Kalabalık, çevrende çok insan varmış gibi sahte bir algı yaratıyor ama boş bir evde yalnızlığın soğukluğu çarpıyor yüzüne insanın. Herkesin öyle bir telaşı var ki bu şehirde, başkalarının sorunlarına ayıracak vakti yok. Güvensiziz ve yalnızız. Hiç kimseye aidiyet hissedemiyor insan, alternatif fırsatları yıllarca emek ettiği arkadaşları, anıları, düzenini kolaylıkla feda edebiliyor, hiç düşünmeden arkasını dönüp gidebiliyor. Buna metropol yalnızlığı diyeceğim ama hiçbir metropol İstanbul kadar yalnızlaştırmıyor insanı.

İstanbul'u sevdiğime ve ömrümü burada geçirmek istediğime inandırmıştım kendimi. Şimdi ise inanmıyorum. Şu an gencim, keşfedilecek çok şey var bu şehirde. Benden götürdükleri olsa da mücadele edecek gücüm var, daha fazla görmek, daha fazlasını yaşamak istediğim için seviyorum burada olmayı. Ama yaşım ilerledikçe zevklerim değişecek. Keşfedilen şeyler biriktikçe keşfetme isteğim azalacak, seçeneklerimin sınırsız olduğuna dair inancım ve pervasızlığım geçecek belki. İnsanlara, mekana, işe hep bir mesafe koymama neden olan, derin bağlar kurmamı engelleyen o büyük kaybetme korkusu ve bu hissin yarattığı, çevremde ne kadar çok kişi olursa olsun kalbimin derinlerinde hissettiğim o yalnızlık hissi geçecek belki. Daha sakin ve küçük bir dünyada sadece ailemin ve dostlarımın olduğu bir hayatı önemseyeceğim. Şu hayatta kendimi ilk defa güvende hissedeceğim belki. Ve bu tatlı bir his olacak.