Kayıtlar

2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir yılın daha sonuna geldik...

Resim
2012... Çok karaktersiz bir yıl oldu benim için. Ne çok iyi geçti diyebiliyorum, ne çok kötü... Yine de sonlara doğru güzel olaylara vesile olduğu için sevdiğim yıllar tarafına zorla iteliyorum kendisini. Bu yılın başında iş için Dubai'ye gittim. İlk iş seyahatimdi, oldukça güzel bir deneyim oldu. İlk heyecanların her zaman güzel bir tadı vardır, hep güzel hatırlarsınız. Kaşarlandıktan sonra iş seyahatleri size normal gelmeye başlar, hatta bazen angarya.                                      Michael Jackson'ı izleme şansını kaçırdığım için hala daha hayıflanırım kendi kendime. Sahne şovları efsanevi olan bir diğer efsanevi şarkıcı Madonna'yı asla kaçıramam diyerek ilk defa bu kadar çok para verdiğim bir konser deneyimim oldu. Sahne şovu inanılmaz olsa da, ses sisteminden mi, ortamdan mı kaynaklandığını bilmediğim bir enerji düşüklüğü vardı, beklentilerimin biraz altında kaldı. Yine de kendim için böyle bir şey yaptığım için mutluyum. Bu konsere gitmek için 1 s

Mutlululuğa lanetlenmiş kadınlar.

Kendini beğenmiş, özgür ruhlu, egosu yüksek adamlara aşık olmaya eğilimli ama kendinden de taviz veremeyecek kadar ego sahibi bir kadın olarak lanetlenmişsin. Adamdan ölesiye etkilenmişsin, onu inanılmaz istemişsin, sana dokununca içinin yağları erimiş, o varken diğer herkes önemsiz gelmeye başlamış... Onunla olma şansını kaybetmemek için uyumlu olmak istiyorsun. Kadın olmanın, hele ki egosu yüksek bir kadın olmanın sonucu şımartılmak ve istediği ilişkiyi yaşama lüksünden bile taviz verebiliyorsun. Ama biraz da onun değişmesini istiyorsun... Adamın kendinden asla taviz vermez hallerine katlanmak ağır geliyor...  Kendini mağdur, ilgi ve sevgiye muhtaç bir kadın gibi hissederken kendinle barışık yaşamaya devam edemezsin. Görüyorsun aslında. Sorunu o kadar net görüyorsun ki...  Bu kadar bariz ve de basit bir sorunun çözümsüzlüğü seni inanılmaz yıpratıyor. İki dev egonun kendinden taviz vermemesi sonucu yaşanabilecek onca güzel andan vazgeçiyorsunuz... En çok da onun vazgeçmesi seni i

Take me to the Ocean

Resim
Bazen hayatta birçok şey kötü giderken bile sadece iyi giden bir şeye tutunup her şeyin güzel olacağına dair inanılmaz bir enerji ve tatmin buluyorsun içinde, bazen her şey düzgün gitse bile, sıkılganlık, tatminsizlik, huzursuzluk yaşıyorsun. Üç doğru bir yanlışı bile götürmüyor bazen. Kimi insanların, kendine sunulan hayattan fazlasında gözü olmuyor. Benim çevremdeki çoğu insan için ise bunla yetinmek çok zor. Kendine sunulandan hep daha fazlasını istiyor. Çoğunun ertelenen hayaller ve gerçekleştirilmemiş fırsatlarla dolu içi.                                                                                Şu an için, işimden keyif alıyorum, yüksek lisanstan keyif alıyorum, spora bile başladım. Spora başlama ve daha sağlıklı olmak adına adım atmış olma fikri ayrı, sporun kendisi ayrı keyif veriyor.  Ne ailemle, ne arkadaşlarımla ne de iş ortamında herhangi bir sorunum var. Yine de huzursuz bir ruh hali içindeyim. Uzun süredir yerimde sayıyormuşum gibi hissediyorum. Sağa

Ben senin ciğerini bilirim.

"Sen beni benden daha mı iyi bileceksin?" diyenlere tokat gibi cevap. "Başkaları, özellikle de bizden tamamen farklı olanlar bizi nasıl bizden iyi bilebilirler? Burada en azından dört neden karşımıza çıkıyor. Birincisi, biz genellikle kendi etkinlik ve duygu akışımıza kendimizi tamamen kaptırıyoruz ve dolayısıyla da bu akışı kavrayamıyoruz. İkincisi, yaşamımızı oluşturan etkinlik ve duygular çoğunlukla karışık ve dolayısıyla da kafa karıştırıcıdır. Birçok şey hakkında kararsız kalıyoruz; bunları, tamamen aynı anda hem istiyor ve değerli görüyoruz hem de reddediyor ve değersiz sayıyoruz. Ayrıca, güdülerimiz genellikle karışık, hatta bazen çelişkili oluyor. Bir hareketle birçok amaca ulaşmak istiyoruz, halbuki bu amaçların hepsi birbiriyle uyuşmayabiliyor. Dahası, duygu ve arzularımız, karmaşık, derin ve katmanlı oldukları için, çoğu zaman birbirlerine karışıyorlar. İnsani deneyime has bu özelliklerinden dolayı çoğu zaman kendimizi çözümleyemiyoruz. Kendimizi okumak

Kendime not.

Yeni neslin en büyük sorunu; sorunsuz hayatları sanırım. Devamlı melankoli kastırmak, anlık gelen hüzünler, sürekli halinden memnun olmama hali, yersiz gelecek kaygıları, ilişkilerdeki hoyrat tavırları, sorunsuz hayatlarının sıkıcılığından bunalma sonucu kendine sorun yaratma ve de farklı bir şey hissetme çabasıymış gibi geliyor.   Bazen, üzüntüler olmasa mutlulukların kıymeti bilinmez gerçeğini kabullenesim geliyor. Herkesin başından sağlam bir keder geçmeli ki, silkelenip kendine gelsinler. Sanki. Her insanın başa çıkamadığı en büyük sorun; sıkıntı, bence. Hayat bir kişi olsa, kimsenin sevmediği, sürekli her şeyi rutine bağlayan, sıkıcı, ne zaman beklentiye girsen hayal kırıklığına uğratan, beklemediğin ve de hevesinin kaçtığı bir anda yaptığı sürprizlerle "aklın neredeydi daha önce?" dedirten sevimsiz biri olurdu herhalde. Bütün sevimsiz özelliklerine rağmen ona katlanıyorken, küçük sürprizlerle bizi mükafatlandırmayacak kadar da cimri üstelik. Yani demem odu

İçsel hesaplaşmalar.

24 saattir aralıksız aynı şeyi düşünme rekoru kıracağım sanırım. Dikkatimi dağıtacak hiçbir şey olmadı. Acıkmadım bile ama yedim bir şeyler. Büyüttüğümü bile bile büyütüyorum olayların kafamdaki algısını. Her şey insanlar için. Kimler neler için harcanıyor aslında. Kimler ne haksızlıklara uğruyor. Ben prenses değilim ki uğramayayım. İletişim uzmanı değilim ki her çatışmada kendimi doğru ifade edeyim. Sinirleniyorum. Kendimi ifade etmeye çalışmak bazen çok gururumu incitiyor. Burnumdan kıl aldırmıyorum. Ama sonra içsel hesaplaşmaları da ben yaşıyorum. Bazen sonunu tahmin etsen de "öyle mi olacak hakikaten?" diye sürdürmek, müdahele etmemek, haklı çıkmak istemenin saçma bir egosu mu aslında? Hani bu; aldatıldığını düşünen bir kadının gizlice aldatılmayı ve haklı çıkmayı istemesi gibi bir şey. İnsanların dile getiremediği ne kadar aykırı istekleri var aslında. Ve düşünceleri. Düşündükçe daha öfkeli olmak, haklı çıkma egosundan sanırım. Kimisi içsel huzuru, kimi

Duygular şelale.

Mutlu bir çocukluk geçirdim aslında. Sevgi dolu bir anne, birbirini çok seven, çok iyi anlaşan kardeşler, arkadaşlar... Sokakta delicesine oynayıp dünyayı unutan ama akşam yaşanacak gerginliğin karamsarlığı eve dönüş yolunda yüreklerine işlenen iki küçük çocuk. O hissi hala bilirim okurcum ve bana öyle hissettiren her kim olursa, her neresi olursa hemen kaçarım. Çocukluğuma dair tek yönü anılarım babamla ilgili olanlar.... Ölmeden önce onu sevdiğimi söylememi istemişti, hatırlıyorum. Bunu o kadar hak etmediğini düşünmüştüm ki, söylemedim. Ölmek üzere olan bir adamın son arzusunu yerine getirmemek biraz acımasızca görünse de beynimin onay vermediği hiçbir duyguyu dile getiremedim ben şu hayatımda. Söylemek istemiştim halbuki. Babamı bilinçaltıma öyle bir ittim ki yıllardır aklıma bile gelmiyordu... Ta ki geçen geceye kadar... Onu neden sevdiğimi bulmak istiyordum. Onunla ilgili hiçbir güzel anı yoktu aklımda sadece kötüleri vardı... Annemi aradım, babamla ilgili güzel anılarımızı

Dubai ile ilgili; kısa kısa...

Resim
22-27 Ocakta Ortadoğu'nun en büyük Sağlık fuarı Arab Health için Dubai'ye gittim. Fuar oldukça güzel geçti. İş kısımları bana kalsın, Dubai ile ilgili gözlemlerimi paylaşmak istiyorum müsadenizle. Öncelikle uçaktan indikten sonra havaalanında herkesin geçmek zorunda olduğu "göz taraması" prosedürü için şunu söylemek istiyorum: "WTF?"  Tam 1.5 saat göz taraması için sırada bekledim. Sabahın 3'ünde uçaktan indim. 5'te havaalanından çıkabildim. Üstelik bu bir seferlik bir şey değil. Dubai'ye her gelişinizde geçmek zorunda olduğunuz bir prosedür. İlk intibam oldukça kötü olsa da, Dubai'yi çok sevdim. Belki sadece 5 gün kaldığım içindir. Bu zamana kadar sadece Avrupa'yı görmüş biri olarak bambaşka tarzda bir şehir ve ülke görmek gerçekten ilginç oldu. Şu hayattaki en büyük problemi; yönünü bulamamak olan bendeniz için bilmediği bir şehirde her yere taksi ile gidebilmek inanılmaz büyük bir kolaylık oldu ve ben kolay olan şeyleri sever

O zaman çal bir İbrahim Tatlıses türküsü!

Resim
Kadınlar 3 ayrılır... Salak olanlar, zeki olup salağa yatanlar, zeki olup salağa yatamayanlar (feminist olurlar). Zeki olup salağa yatamayan kadınlar; ilişkilerdeki oyunların farkında olsalar bile hayata karşı duruşlarından dolayı mevcut sisteme ayak uyduramazlar. Ayak uydurmalarını istemek tıpkı rock seven bir insana İbrahim Tatlıses'in "Bir taş attım pencere'ye" türküsünde göbek atmasını istemeye benzer. Hadi müziğe bir şekilde uyum sağladın ama beynin o şarkı sözlerini yoksayabilecek mi okur? "  Demirciler demir döğer ocakta, şimdi ki kızlar ne hoş olur kucakta  vay vay  " diye bütün benliğini hiçe sayıp şarkıyı söyleyebilecek misin? Olmuyor işte. Zeki olup salağa yatamayan bir kadın; aslında bütün kadınsı taktikleri bilmesine rağmen bütün erkeklerin aynı şekilde tavlanabildiği bir dünyanın taktiklerini reddeder. Erkeğin yaptığı komik olmayan bir espiriye gülmez, onu sürekli övmez, kendisini övdüğü zaman onu desteklemez ve sonunda erkek egosu;

Yapmayın etmeyin bacılar!

Resim
Bu cumartesi gecesi İzmir'den gelen bir misafirimin burada yaşadığı bir meseleden dolayı kafası bozuktu. Benim ise dışarı çıkma planım birlikte dışarı çıkacağım arkadaşıma son dakika iş dayatılmasıyla yalan olmuştu. Evde güzel bir ortam vardı ben de yeni bir plan yapmaya üşenmiştim. Televizyonda bir kitap tanıtımı görmüştü. Tam ruh haline uygun bir kitap olduğu için koştura koştura aldı o kitabı. Cumartesi geceki planı o kitabı bitirmek oldu. Benim de planım yalan olunca evde kitap okuma gecesine dönüştü gecemiz bir anda. Hem de nasıl keyifli, nasıl kahkalarla... Kitapta beğendiği kısımları bana okuyor, üzerine konuşuyorduk. Kitapta yazılanları kendi yaşadıklarımızla özdeşleştirince, gelecekte takınacağımız tavırlarla ilgili hayallerimiz  çok komik bir hale geldi. Kitap bizde bir bilinç sıçraması yarattı mı bilinmez ama bu geceki ruh halimiz üzerine oldukça iyi bir etkisi oldu kesinlikle :) En son aşağıdaki şu aşağıdaki bölümü okuyunca "evet yaaa ben buna cidden